Yayın bilgileri:
Dinçer, B.,
2004, "Sadece Kendiyle Yarışan Ressam: Rasin", Rasin'in 50. Yıl Sergisi (Katalog sunuş yazısı), Artı Mezat, İstanbul.
Sadece Kendiyle Yarışan Ressam: Rasin
Berkay Dinçer
İnsanoğlu belki yüz binlerce yıldır resim çiziyor. Ancak bir sanat olarak resim, insanın hayatına çok daha sonraları girmiş. Resimde temel sorun, varolan nesnelerin tıpkısını yapmak olsaydı bugün karşımızda sadece resim teknikerleri olurdu ya da fotoğrafın ortaya çıkışıyla birlikte resim yok olma noktasına gelirdi.
Rasin, resim yaparken öncelikle yaptığı resme saldırdığını, onu bozmaya çalıştığını söylüyor. Bu saldırılar olmasa resmedilen, sadece çıplak, herkesin görebileceği/yapabileceği, gerçekliğin bir taklidi olurdu. Sanat gerçek şekillere ve renklere karşı girişilen saldırıların bir sonucu. Gerçek ne kadar saldırıya uğrarsa, eserde sanatçının izi o kadar belirgin oluyor. Rasin’e göre sanatçı bu saldırıları bilerek yapmıyor. Zaten bilerek, bir anlam uğruna bunları yaparsa o şey sanat olmaktan çıkıyor. Sanatçı saldırdığı resme tekrar bakınca şaşırıyor. Daha sonra saldırıya uğramış resmi akla, mantığa, geometriye uygun hale getirmek geliyor. Böylelikle resim tamamlanıyor.
Ama bir resmin bitişi çok zaman kolay olmuyor. Rasin, bitirdikten sonra bazı resimlerini tamamıyla ortadan kaldırıp yeniden yaptığını söylüyor. Burada sanatçının kendisiyle, kendi eseriyle bir hesaplaşması, bir özeleştiri söz konusu. Ancak, bir resim bozulup tekrar yapılınca ortaya çıkan şey, öncekiyle aynı niteliklerde olmuyor; onu aşmış, önceki sorunları çözmüş bir resim oluyor. Bu aslında ressamın düşüncesindeki gelişmeleri de gösteriyor. Resimde önemli olan, nesneleri olduğu gibi betimlemek olsaydı, sanatın üretim, yeniden üretim süreçlerinin de hiçbir anlamı olmayacaktı.
Rasin, atölyesinde (Foto: Berkay Dinçer).
Rasin’in tablolarındaki canlılık bu bitmek tükenmek bilmeyen yenilenmenin bir ürünü. Tüm dünyada ressamlar arasında portre ressamlarının sayısı çok fazla değil. Rasin asıl olarak bir portre ressamı. Rasin’in portreleri sadece bir suratın çizimi değil, Rasin’in portrelerinin geçmişi, bugünü ve geleceği var, hayat öyküsü, karakteri, düşünceleri var... Rasin’e göre portre, sanatçının resmini yaptığı kişinin beyinsel, ruhsal bileşiminin işaretlerini verdiği resimdir.
Tüm canlılar gibi insan da asıl olarak bakışlarla konuşur. Rasin’in resimlerinde gözler resmin merkezindedir. Bir Rasin portresinin karşısına geçtiğinizde ister istemez ilk olarak gözlere bakarsınız. Çünkü resimdeki kişinin size söyleleceği her şey gözlerde toplanmıştır. Resimdeki belirgin gözler bir hikayeyi anlatmak için yeterlidir. Bazen resimdeki gözler yaramazlık yapmış mahçup bir çocuk gibi bakar, bazen şefkatli bir anne gibi… Ama resimdeki kim olursa olsun, hep tanıdığımız bir bakışla bakar bize. Portredeki kişi, ayrı bir dünyadan koparılıp da resme yerleştirilmiş değildir; resimdeki hepimizin tanıdığı, birlikte yaşadığı bir insandır aynı zamanda.
Rasin yalnızca portreler yapmaz. Rasin’in yaptığı kuş resimleri de vardır. Rasin’in yaptığı ister bir insan, ister bir kuş olsun, karşınızda canlı bir resim vardır. Ani bir hareket yaptığınızda resimdeki kuş ürküp kaçacakmış gibi durur karşınızda. Kuş resimlerinde asıl ilgi kuyruk ve kanatlardadır. Çünkü bir kuşu kuş yapan en önemli unsurlar onlardır; kuyruk ve kanat bir kuşa kimlik kazandırır, onu diğer kuşlardan ayırır. Biz kuşları çoğunlukla ağaçlarla, çalılarla birlikte düşünürüz. Oysa Rasin’in birçok resminde kuşların çevresinde, yaşadıkları ortamları yansıtan izler yoktur; kuşlar çevrelerinden alınmış, zamanın, mekanın ve gözlemin sınırlayıcı ortamından koparılmış; sınırsız, sonsuz bir düşünce dünyasına sokulmuşlardır. Böylelikle kuşlar, Rasin resimlerinde hep olduğu gibi, onların biçimine yönelik saldırılardan sonra sanat ürünleri haline gelmişlerdir.
Rasin resimlerinin sırrı belki de Rasin’in hayat hikayesinde gizlidir: Rasin’in dedesi de babası da hukukçudur; Rasin de hukuk okumuştur. Hukuk fakültesini birincilikle bitirmiş, Fransa’da doktora yapmıştır. Ancak Fransa’da bir rastlantı; buna bir “keşif” de diyebiliriz, Rasin’in hayatını değiştirmiştir. Paris’te kaldığı öğrenci sitesinde resimle ilgilenen öğrenciler vardır, Rasin de zaman zaman, fırsat buldukça onların çalışmalarını izler. Bir gün içlerinden biri Rasin’e resim sehpasını satmak ister, Rasin de satın alır. Türkiye’ye dönerken yanında boyalar, fırçalar ve bir de resim sehpası vardır. Öncelikle boş zamanlarında dinlenmek için resim yapmaya başlar. Daha sonra üniversitedeki hukuk asistanlığını bırakır ve sadece resim yapmak için yaşamaya başlar. Çünkü her ciddi iş gibi, resmin de insanın 24 saatini alması gerektiğini düşünür. Bugün de Rasin, işine 24 saatini veriyor ve resimde işleri kötü gittiğinde geceleri uyuyamadığını söylüyor.
Berkay Dinçer, Zeynep Türkay ve Rasin (Foto: Devkan Fındık).
Pek çoğumuz, bir rastlantı insanın hayatını nasıl da değiştiriyor, diye düşünebiliriz Rasin’in resme başlama öyküsünü duyduktan sonra. Ancak o rastlantı bence sadece küçük bir ayrıntıdır. Çünkü bir rastlantı, ancak değişime ihtiyacı olan, değişime hazır olan, bu değişimi belki de yıllarca beklemiş olan kişinin hayatını değiştirebilir. Bazen bu örnekte de olduğu gibi, bir damla bazen bardağı taşırmaya yetebilir. Rasin kendisini resim yapmaya iten şeyin kabına sığamamak olduğunu söylüyor. Bu yüzden Rasin’in resme başlayışını öylesine bir rastlantı olarak değerlendirmemek gerekir. Rasin bu “keşfi” yapmaya zaten hazırdı. Şüphesiz ki, rastlantılar ancak o keşfi yapmaya hazır olan kişinin karşısına çıkar.
Bu rastlantının hayatını değiştirmiş olmasından, hukuka verdiği emeklerin boşa gitmiş olmasından pişman değildir ressam; aksine hukuk okumuş olduğu için mutludur. Çünkü hukukun kendisine sistemi, sistemli düşünceyi öğrettiğinin farkındadır. Diğer yandan, ressam, farklı bir alanda eğitim gördüğü için, olaylara farklı açıdan bakabilme yeteneğine de sahip. Hayatın her alanında farklı bakış açılarının, farklı doğruların ve güzelliklerin insana çok şey kattığı açıktır. Rasin, yeniden dünyaya gelse yine resim yapacağını söylüyor. Ama kendi hayatında yaşamış olduğu gibi, yine bir bilim dalında eğitim gördükten sonra resme başlamayı tercih edeceğini de ekliyor bu sözüne.
Rasin’in ressamlıktaki ilk yılları kendisiyle büyük bir mücadele içinde olduğu bir dönemdir. Bu dönemde Rasin, yaptığı en iyi resmi karşısına alarak yanlışlarını aradığını söylüyor. 1993’teki sergisinden sonra, tekrar ele almayı üşündüğü resimlerinin sayısının azaldığını fark ediyor. 1951’de Hukuk Fakültesi’ndeki asistanlık görevini bıraktığından beri Rasin, resim alanında pek çok başarıya imza attı. 1978 yılında İtalya’da 13 resminden oluşan bir albümü basıldı. Bu, bir Türk sanatçısına ait resimlerden oluşan basılmış ilk albümdü. 1980 yılında Papa II. Jean Paul’ün portresini yapmak üzere İtalya’ya çağrıldı. 1986’da “Barış” adlı tablosu İtalya’nın Assisi kentinde afiş olarak basıldı.
Rasin, “ressam olmaya karar vererek fırçayı ilk elime aldığım günden beri sadece kendimle yarıştım” diyor. Bu yüzden Rasin, 1993 yazından 1994 baharına kadar uğraştığı Atatürk portresini, röprodüksyonları yapıldıktan, satışa çıkarıldıktan ve resim basıldıktan sonra, 1996 yılında yeniden ele alma ihtiyacı duydu. Normalde en çok iki ayda bir portreyi bitirirken Rasin, Atatürk portresiyle 2.5 yıl uğraşmıştır.
Bitmek tükenmek bilmeyen, kendi kendini aşma ve ilerleme çabası Rasin’in sanatının belirgin özelliğidir. Hukuku bırakmış biri olan Rasin’in resmi her zaman mahkemededir. Rasin’in eserleri hep sanık sandalyesinde oturur, mahkemede adaleti sağlayan da Rasin’in mantığı ve geometrisidir. Sanatı sanat yapan da Rasin gibi sanatçlardaki bu adalet arayışıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder