3. Bir sınır, iki efsane ve sayısız mağara...
Müslümanların Yedi Uyurlar efsanesinin geçtiği bölgeyi 7. yüzyılda Arap bölgesine yakın olan bir başka Efes'te (Afşin) konumlandırdıkları bilinmektedir (BOWKER 2000). Ashab-ı Kehf (Ashab al Kahf ya da Eshab-ı Kehf) kompleksi, bugünkü Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesinin batısında bir tepededir. Burada, 13. yüzyılda Selçuklular tarafından inşa edilmiş üç bina bulunur. Bu binalar, Ashab-ı Kehf mağarasını belirler (PANCAROĞLU 2005: 249).
Eyyübi tarihçi ve devlet adamı Ibn al-Adim 1230 yılında burayı ziyaret etmiştir. Buradaki mağaradan "Bughyat al-talab fi ta'rikh Halab" kitabında iki yerde bahsetmiştir (aktaran PANCAROĞLU 2005: 249 ve dipnot 1). Bunlardan birincisi Arabsus şehri ile ilgili olan bölümdedir. Burada şehrin yakınındaki bir dağdaki mağarayı ziyaret ettiğini ve aynı Tanrı'nın kitabında yazdığı gibi bulduğunu yazmıştır. Aynı zamanda, buraya, büyük, güzel ve ferah bir binanın yapıldığından da söz etmiştir. Kitabının Afşin'deki mağaradan söz ettiği ikinci bölümü ise, tapınak ve türbelerle ilgili bölümüdür. Burada, Arabsus'taki mağarada Ashab-ı Kehf'in 300 yıl yaşadığından; mağaraya çok sayıda ziyaretçinin geldiğinden ve mağaranın alçak tavanı yüzünden içinde dik yürümenin mümkün olmadığından söz eder (aktaran PANCAROĞLU 2005: 250).
Mağaranın güneşle olan ilişkisi Kur'an'da tanımlanmış olsa da (bkz: Kur'an: 18: 17), mağaranın tam olarak nerede bulunduğu müslümanlar için belirli değildir. Kur'an'da Kehf sûresinde anlatılan hikâye ile Hıristiyanlık'taki Yedi Uyurlar efsanesi esas itibariyle birbirlerinin aynısı olsa da (PANCAROĞLU 2005: 250-251), müslümanlar için bu mağaranın yerinin hıristiyanlar için olduğu kadar belirli olmaması ilginçtir.
Müslümanların Ashab-ı Kehf mağarasının yerini belirlemek için çabaları özellikle İslâm'ın ilk dönemlerinde vardır. Bu çabalar özellikle 9. yüzyıl ve sonrası Arap coğrafî eserlerinde göze çarpar. Mağaranın çoğunlukla Anadolu'da bulunduğu kabul edilse de (PANCAROĞLU 2005: 251), Ürdün, Cezayir, İspanya'da da bazı mağaralar Ashab-ı Kehf mağarası olarak kabul edilir (PANCAROĞLU 2005: dipnot 4). Ayrıca, Azerbaycan'ın Nahçıvan bölgesinde de bu isimle anılan bir mağara bulunmaktadır (AND 2008: 236). Bu isimle anılan başka mağaraların, Mısır, Suriye, Afganistan, Doğu Türkistan'da da olduğu bilinmektedir (ERSÖZ 1991: 467). Bu mağaraların durumlarını araştırmak şimdilik bu çalışmanın sınırlarını aşmaktadır.
Mağaranın neden Anadolu'da kabul edildiğiyle ilgili olarak, özellikle vurgulanması gereken nokta, sınır alanlarındaki buna benzer kült alanlarının sembolik bir rol oynamasıyla ilgili olarak düşünülebilir. Anadolu, 11. yüzyılda Türklerin bu bölgeye gelişine kadar, Araplar'la Bizans arasında geniş bir sınır bölgesidir. Öyle ki, Anadolu, Araplar tarafından neredeyse her yıl düzenli olarak savaşmak için ziyaret edilen geniş bir sınır alanıdır. Bu alan, Araplar'ın sürekli olarak gelip gittiği ve/fakat Bizans'ın her seferinde tekrar egemen olduğu çok geniş bir sınırdır (PANCAROĞLU 2005: 252).
Bu makalenin bütün bölümleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder