13 Aralık 2005

Muazzez İlmiye Çığ ile arkeoloji röportajı

Muazzez İlmiye Çığ
: “Yunan Değil, Sümer”

Röportaj: Alper Gölbaş, Berkay Dinçer

ÇAPA-MALA: Sümerolojinin insanlık açısından önemi nedir?



MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ: Yakın zamana kadar, ki hala devam ediyor bu, “bütün kültürün başlangıcı Yunanlar’a aittir” deniyordu. Çünkü Yunan metinleri tercüme edildi. 16. yüzyıldan itibaren her şey Yunan’da deniyordu. Ama bugün görüyoruz ki Sümer dili çözülüp ortaya çıkınca Yunan da kabul etti bunu. Bütün bilgilerin başının Sümerler’den kaynaklandığı anlaşıldı. Bu bakımdan çok önemli. Yani Yunan değil, ondan çok daha eski, 3000 yıldaha eski bir kütürün varlığı ispatlandı.



ÇAPA-MALA: Türkiye’de ve dünyada sümeroloji araştırmaları ne durumda?




MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ: Dünyada o kadar fazla bir araştırma yok. En çok Japonya’da araştırma var. Çok sümerolog yetiştirdiler. Yine de yeterince değil diye kabul ediyorum. Para meselesi her yerde; kapitalist ülkelerde de, buralarda da çok sorun yaratıyor. Para getiren bir saha değil çünkü. Onun için diyorum ki, sümerologlar zenginn ve meraklı çoculardan seçilmeli, yüksek puan konmalı Hititoloji ve Sümeroloji bölümlerine. Oraya gelenler hakikaten bu bilime hevesli olsun ve bunlar ziyan olup gitmesinler.


ÇAPA-MALA: Zenginlik şart mı?



MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ: Zengin olması şu bakımdan önemli, parasal sıkıntınızın olmaması lazım. Sümeroloji’den mezun olunca öğrenci ya müzeye gidiyor, ya üniversitede kalıyor. Gerek üniversitenin, gereksi müzenin parası çok az. Şimdi müzede 160 milyon lira para alıyorlar. Bugün hizmetçi bile 160 milyona çalışmıyor. Bu çocuk ne yapsın? Haklı olarak başka işlerde çalışmaya başlıyor.



ÇAPA-MALA: Bugün ülkemizde ve dünyada sümeroloji çalışmaları ne şartlarda yapılıyor?


MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ: Müzede çalışılıyor. İstanbul’da Fatma Yıldız var; Fatma hanım sümeroloji üzerine çalışıyor. Gelen yabancılarla bir gelenek kurduk. Onların birçok şeyinden istifade ediyoruz; kitaplarınan yararlanıyoruz. Yapılan çalışmalarda memleketimizde bir şeyler yapıldığı ortaya çıkıyordu. Güzel çalışmalar yapıyorlar. Başka bir yerde iyi bir çalışma yok. Ankara’da DTCF’de bazı çalışmalar var ancak yeterli değil. Bizim zamanımızda sümeroloji yaygın değildi. Hocamız daha ziyade asurologdu; Asur ve Akkad üzerine çalışıyordu. Biz de o zamanlar fazla sümeroloji okumadık. Bu yüzden Ankara’da çok zayıf Sümeroloji. Oradakiler daha ziyade Akkadça üzerine çalışıyorlar. Buradaki çalışmalarımıza bir Alman’la, Kramer’le başladık. Sümer edebi metinleri üzerine çalıştık; Sümer edebiyatı üzerine çalışmalarımız yoğunlaştı.

Fakülteye girdiğimiz zaman dil bilmezdik. Hocalarımız hep Alman’dı, iki sene içinde Almanca öğrendiler. Bizim hergün muntazam Almanca derslerimiz vardı. Daha sonra da İngilizce öğrendik.



ÇAPA-MALA: Sümerolojinin Türkiye’deki gelişimi nasıl oldu?

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ: Biz sümeroloji, hititoloji nedir bilmezdik. Şimdi herkesin kafasında, hiç olmazsa bizim yaptğımız çalışmalarla ilgili bilgi var. Maalesef Ankara’daki arkadaşlarımız bu şekilde çalışmadılar. Bilimin halka inmesi için halka dönük yazılar yazmak lazım. Ben bunu düşünerek yazılarımı yazdım. 



ÇAPA-MALA: Sizin kitaplarınızdan birinde bugünkü dinlerin kökenlerinin de Sümerler’de olduğunu öğrendik.



MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ: İnsanlar çözemedikleri olayların insanüstü güçler tarafından yapıldığını düşünmüşler ve tanrıyı yaratmışlar. Sümerler’de her şeyin bir tanrısı var. Kendi inançlarına ait şiirler yazmışlar, birçok kaideler koymuşlar; kurban kesmek, dua etmek, tanrıları memnun etmek, tanrıları şarkılarla türkülerle memnun edip “aman fırtına getirmesin, deprem yamasın” diye dua etmek... Tanrıların evleri olması lazım, onlar için mabetler yapmışlar. Ondan sonra da bunlar kilise ve camilere dönüşmüş. Camilere “allahın evi” demişler, bugün hala aynı şey devam ediyor. Niçin kurban kesiyorlar tanrıya? Tanrının kurbana neden ihtiyacı var? Tanrının neden duaya ihtiyacı var? Kurban kesmek, usülü bile Sümer’den gelmiş. Dünyanın, evrenin yaratılışı hikayesi aynen onlarda da var. İnsanın yaratılışı çamurdan deniyor Kur’an’da; tufan hikayesi; bunlar Sümer’de de var. Eyüp hikayesi var: Allaha bağlı olan insana birden bire felaket geeliyor ama bu felaketi yine duayla geçiştiriyor. Tanrı onu kabul ediyor. Tevrat’ta da aynı hikaye var, Sümer’de de... Aynı motifler var. 

Sümerler her şeyi yazıya dökmüşler, onların yazılarını onlardan sonra gelenler kabul etmişler. Kabul ettikleri gibi onların kültürlerini de almışlar; şiirlerini, şarkılarını adetlerini... onların edebiyat ve yazılı belgeleri olduğu için kültürleri daha sonra da devam ediyor. Yazılı belgeleri olmasaydı bilemezdik. Sümerler bulunmadan önce, bunlara Yunanlar dendi. En eski yazılı kaynak olarak Tevrat biliniyordu. Birçok millet yazaya icat etmiş ama Sümerler kadar geliştirmemiş hiçbiri. Kendilerinden sonra gelen Akkadlar’ın dilleri tamamen aynı. Onları yazmak kolay da değil. Kültür olgusu da çok önemli. Matematiği çok iyi biliyorlardı. Takvim yapmışlar, hem aya, hem güneşe göre takvimi uydurmuşlar. Burçların isimleri hala devam ediyor. 



ÇAPA-MALA: Sümerolojiye nasıl başladınız?

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ: İlkokulu bitirdim. Son sınıfımı Bursa’da özel bir okulda okudum. Babam öğretmendi. Çıktıktan sonra sınavla öğretmen okuluna girdim. Beş sene okudum. Öğretmen olarak Eskişehir’e atandım. Arkadaşım Hatice Kızılay da aynıyda. DTCF’ye girdim. Bir kereliğine almayı kabul ettiler. Çünkü biz meslek okulunda okuduğumuz için bizi oraya almıyorlardı. Biraz geç kalmışız. “Yeni bir hocası geldi, Hititoloji’ye gelin” dediler, arkasından Sümeroloji... Arkadaşla çıktık odadan. “Bu ne?” dedik. Sümerolojiden haberimiz yoktu o zamana kadar. Adı Asuroloji’ydi. İlk çözümler Asur diliyle başlamış. Bilimin adı Asuroloji, sonradan Sümerce eklendi. Atatürk Sümerler’i okumuş. Atatürk’ün okuduğu bir kitabı buldum. Fransızca yazıyor: “Sümerler Türk diline yakın, Asya’dan gelmiş olabilirler”. Yanına da eski harflerle “çok mühim” diye yazmış Atatürk. Atatürk’ün Sümerler’e son derece önem verdiği anlaşlıyor. Demiş ki, “bırakın şu Asurları!” Asurlar Arap cinsinden ya... “Bu Sümeroloji olacak” demiş. Öylece Sümeroloji oluyor. Fakat biz sümerolojiden çok Akkadça okuduk. Bizden sonraki arkadaşlar da sümerolojiye önem vermediler, Akkadça’ya daha fazla önem verdiler. O bakımdan sümeroloji fazla gelişmedi. Ama Akkadça hakkında da fazla bir bilgi yok. Onların bu konuda halka dönük bir yapıtları olmadı.

Sümer tarihin başlangıcı olması bakımından çok önemli. Sizlere söyleyeceğim, bilimle beraber ülkemize de sahip çıkın, demokrasinin ne olduğunu öğrenin. Demokrasi çok zor; demokrasi halkın idareye göz kulak olması demektir. Tepkinizi gösterin. Gruplaşmak en güzel. Ama tepkileriniz Atatürk doğrultusunda olsun. 

Sizlere son sözüm; araştırın, bol bol kitap okuyun, arkadaşlarınızla birlikte çalışın, grup çalışmaları yapın.



ÇAPA-MALA: Teşekkür ederiz.



Çığ, M. İ.,
2001, “Yunan Değil, Sümer”, A. Gölbaş, B. Dinçer (Röportaj), Çapa-Mala 4: 18-19.

Çığ, M. İ.,
2001, “Yunan Değil, Sümer”, A. Gölbaş, B. Dinçer (Röportaj), PALEOBERKAY.CJB.NET, Nisan 2001.

Hiç yorum yok: