Yiğit Ozar
Kapıdağı Yarımadası ve Çevresindeki Adalar Tarihi ve Arkeolojisi Üzerinde Araştırmalar
Reşit Mazhar Ertüzün’e yakın tarihimizin örnek yöneticilerindendir demek ya da İlhami Soysal’ın tanımıyla “Bir garip kaymakam” (Milliyet, 23.09.1987) demek bir yanılgı değildir. 1946-49 yıllarında Erdek kaymakamlığı yapan Ertüzün’ün buradaki icraatları yalnızca bir kaymakamın görevleri ile sınırlı kalmamış, bölgenin yitip gitmekte olan kültürel mirası için verdiği mücadeleyi “Kapıdağı Yarımadası ve Çevresindeki Adalar: Tarih ve Arkeolojisi Üzerinde Araştırmalar” isimli monografisi ile bilimsel bir tabana oturtmuştur.
Ertüzün, bir arkeolog olmadığı halde neden böyle bir çalışmaya girdiğini kitabının önsözünde şu satırları ile açıklıyor;
“(…) Değersiz yapılara sıva olmadan önce kurtarıp derlemeğe çalıştığım eserleri Erdek’te kurduğum açık müzeye yerleştirirken bu didinmelerime kendince acınan ve Hadrianus tapınağındaki kireç ocağını son işletenler arasında bulunan birisi ‘Günün birinde bir kaymakamın bu taşları toplamaya kalkışacağını ne bilirdim. Ocakta öyle heykeller yaktım ki çıplak kadınlar kireç olunca bile hala bana güler dururlardı’ demişti. Elinizdeki kitap işte bu sözler yüzünden yazılmıştır.
(…)
Bir tarih ve arkeoloji amatörünün içinde bulunduğumuz ihtisas çağındaki bu cür’etinin ve yanlışlıklarının ‘hiç yapmamaktansa az da olsa yapmağa uğraşmak’ gerektiği yolundaki inancımın bağışlanacağını umuyorum.”
Kitap üzerinde Kyzikos kentinin de kurulu olduğu Kapıdağı yarımadasını, çevresindeki adalarla birlikte ele alarak bölgenin Eskiçağ'ını coğrafi bir bütünlük içinde veriyor.
Marmara denizinin güneyinde deniz yollarına hakim Kapıdağ yarımadasının anakara ile birleştiği berzahın hemen kuzeyinde kurulmuş olan Kyzikos, bu konumuyla Konstantinius’un Byzantion’u başkent yapmasına kadar bölgenin en önemli kenti olmuştur. Mö 7. yüzyılda kurulduğu düşünülen kentin ilk sakinleri bilindiği kadarıyla, Yunanistan’ın Thesallia bölgesinden gelen Dolionlar’dır. Kent, tarihi boyunca uyguladığı kıvrak politikalar sayesinde Anadolu’nun kaos dolu zamanlarından olabildiğince az zarar görmüş, bu özelliği ile Strabon’un da dikkatini çekmiştir;
“(…)Kentin bir kısmı düzlükte diğer kısmı ise ‘Arkton Oros’ denen dağın yakınındadır. Bu dağın arkasında Dindymos denen başka bir dağ daha vardır. Tek bir zirve olarak yükselen bu dağda ‘Tanrılar Anası’ Dindymene’nin Argonaut’lar tarafından yapılmış tapınağı bulunur. Kent; büyüklük, güzellik, hem barış hem de savaş zamanındaki yönetiminin mükemmelliğiyle Asia’da ki en başta gelen kentlerle yaraşır durumdadır ve Rhodos, Massalia ve antik Karthago tarzında düzenlenmiştir.(…)"(XII.8.11.)
Kitabın Kyzikos’a ayrılmış ilk kısmında kentin coğrafyası, tarihsel süreç içindeki rolü ve sosyal yaşamı işleniyor. Böylece yazar kentin tarihini sunarken; savaş, siyaset gibi geleneksel konuları din, sanat, eğitim ve bayramlar gibi toplumsal yaşama ilişkin unsurlarla birlikte vermiş oluyor. Bu yönüyle kitap, bölgenin sosyal tarihine de ilgisiz kalmamıştır.
Kyzikos’un arkeolojisi Antik çağlardan 19. yüzyıla kadar kenti gezmiş seyyah ve arkeologların kente ilişkin anekdotlarına da yer verilerek topografyasıyla birlikte sunuluyor. Ayrıca İstanbul, Bursa Arkeoloji Müzeleri ile yazar tarafından kurulan ve o zamanlar faal olan Erdek Müzesi’nden sergilenen Kyzikos ve çevresinde bulunmuş eserlerin envanteri veriliyor. Kent için hazırlanan turistik gezi kılavuzu da bu bölümün sonunda bulunmaktadır.
İkinci ana bölüm yarımadanın güneybatı sahilinde kurulmuş Artake’ye yani günümüzün Erdek kasabasına ayrılmış. Burada Erdek ve yakın çevresi coğrafi, jeolojik yapısı, tarihçesi ve arkeolojik kalıntıları ile anlatılmaktadır. Artake’ye ilk yerleşenlerin kim oldukları kesin olarak bilinmemekle birlikte Mö II. binde Balkanlardan boğazlar yoluyla Anadolu’ya geçen Thrak-Phryg kavimlerine ya da Troia Savaşı kahramanlarından Ertakos’a mal edildiği olmuştur. Tarihinin büyük bir kısmını Kyzikos’a bağlı bir yerleşim olarak geçiren Artake, Kyzikos’un geçirdiği büyük depremden sonra nüfusun buraya kaymasıyla canlanmaya başlamış ve 1922 yılına kadar Kyzikos Metropolitliği’nin merkezi olarak kalmıştır.
Monografinin Kapıdağı köylerine ayrılan bölümünde, Kapıdağ kazasının Osmanlı Devleti’ne bağlandığı 14. yüzyıldan, 1928 yılında lağvedilmesine kadar idari ve etnik kimliğinde meydana gelen değişimler üzerinde durulmaktadır. Önceleri Hüdevandigar (Bursa), 16. yüzyıldan sonra ise Galata Kazası’na bağlı olan Kapıdağı Kazası, 1870 yılında Erdek’e bağlı bir nahiye olmuş, 1907’de Bandırma’ya bağlandıktan sonra 1928 yılında köyleri Erdek yönetimine verilerek lağvedilmiştir. Kapıdağ’ın köyleri büyük oranda Rum nüfusu barındırmasının yanı sıra, Türk ve Ermeni iskanı da görülüyordu. Rum nüfusun Kapıdağ’dan ayrılışından sonra buraya Trakya’dan gelen göçmenler yerleştirilmiştir.
Ertüzün son bölümde, aralarında Antik Çağda mermer ocaklarıyla ünlü (Prokennesos) Marmara adasının yanı sıra, Paşalimanı, Avşa, Ekinlik adalarının da bulunduğu çevre adaların arkeolojisi ve tarihsel geçmişini işliyor.
Yazar tarafından o döneme kadar konuyla ilgili yapılan pek çok yayının taranmasıyla ortaya çıkan bu çalışma, 1953 ve 1964 yıllarındaki ilk baskılarından sonra 1999 yılında Ozan Sanatevi tarafından üçüncü kez yayınlanmıştır. İlk baskısından bu yana kitap, sık sık atıf almıştır ve konun başlıca başvuru kaynakları arasında yerini korumaktadır.
Anadolu’nun zengin kültürel mirasının bir parçası olan Kapıdağ ve çevresine ilişkin bu arkeoloji-tarih monografisi yalnızca uzmanların değil, konuya ilgi duyan meraklıların da yararlanabileceği bir yayındır.
**
Kapıdağı Yarımadası ve Çevresindeki Adalar Tarihi ve Arkeolojisi Üzerinde Araştırmalar
Yazar: Reşit Mazhar Ertüzün
Basım yılı: 1999
Yayım dili: Türkçe
Sayfa sayısı: 302, 98 resim
Yayıncı: Ozan Sanatevi (Telefon: +902667143911)
1 yorum:
Faideli.
Yorum Gönder