Son yıllarda hız kazanan bilimsel araştırmalar, insanın evrimiyle ilgili bilinen pek çok şeyi değiştirdi. Bundan 30-40 yıl önce yazılmış konuyla ilgili pek çok bilimsel kitap ve makale, hala konuyla az çok ilgilenen kesimler için heyecan verici olma özelliklerini korusalar da, bugün artık bilimsel çevreler için geçerliliklerini büyük oranda yitirmişlerdir. Şüphesiz ki, bugünkü yeni buluşların gerçekleşmesinde insan evrimiyle ilgili olarak önceki dönemlerde yapılmış çalışmaların büyük payı vardır. Ancak bilimsel gelişmeler, pek çok görüşü değiştiren yeni buluşlar ve insan evriminin araştırılmasında çok disiplinli bakış açılarının egemen olması gibi nedenler sayesinde, bugün geçtiğimiz zamanlara göre çok daha fazla bilgiye sahibiz. İnsan evrimiyle ilgili çalışmaların artan bir hızla sürdürülüyor olması da, yakın zamanda burada yazılan bilgilerin de değişmesi, gözden geçirilmesi ya da yeni bilgilerle pekiştirilmesi gibi ihtiyaçları doğuracaktır. Bu açıdan, bu bölümdeki bilgilerin yazıldıkları dönem için geçerli olduklarını, ve bilimin doğasından dolayı gelecekte değişebileceklerini hatırlatmamız gerekir. O nedenle burada, ayrıntılara girmektense, daha uzun süre geçerliliğini koruyacağını düşündüğümüz genel fikirlere daha fazla yoğunlaşacağız.
İnsan ve diğer hayvanların benzerlikleri, farklılıkları
İnsanın kim olduğu sorusu, insan evrimini anlamak için en başta sorulması gereken sorudur. Canlılar dünyası temel olarak, hayvanlar ve bitkiler olmak üzere iki "alem"e ayrılmıştır. Bu ayrım düzeyinde "insan" diye bir üçüncü bölüm bulunmamaktadır. Buradan anlatmaya çalıştığımız, insanın biyolojik olarak bir hayvan olduğudur. İnsan evrimini doğru algılayabilmek için öncelikle insanın canlılar dünyasındaki yerini doğru saptamak ve biyolojik olarak insanın bir hayvan olduğunu idrak etmek zorunludur.
Bir sonraki aşamada, insanın nasıl bir hayvan olduğunu, diğer hayvanlardan farklarını ortaya koymamız gerekir. Uzun yıllardan beri insanın kim olduğu sorusuna yanıt aranır. Hatta bu konuda bildiğimiz oldukça eski örneklerden bir tanesi de, Sokrates'e atfedilen bir hikayedir. Öğrencileri insanın iki ayakla yürüyen çıplak bir hayvan olduğu tanımını yaptıktan sonra, Sokrates'in onların ortasına tüyleri yolunmuş bir tavuk attığı söylenir. Elbette, insan diğer hayvanlardan farklı bir tanıma sahiptir. Ancak, bu tür bir farklılık, canlılar dünyasında sadece insan özgü değildir. Her canlı kendine göre diğerlerinden farklı bir tanıma sahiptir ve insan da her canlı türü kadar özeldir ve farklıdır, daha fazla değil.
Zaman geçtikçe insanın kim olduğuyla ilgili tanımlar da zamanlarının modalarına göre değişiklik göstermiştir. Geçtiğimiz yüzyılın başlarında insanın çevreye uyum yeteneğinin, sonraki yıllarda düşünebilmesinin, yüzyılın ortalarında alet yapabilmesinin, sonraları konuşabilmesinin insanı diğer canlılardan ayıran temel özellikler olduğu ortaya atılmıştı. Modern bilimlerin diğer canlılar üzerine yaptığı araştırmalar da, onların çok iyi tanınmasını sağlayamadığından dolayı, bu tanımların aslında o günlerdeki bilimsel seviyeyi gösterdiğini düşünebiliriz. Günümüzde artık, diğer canlıların da çevreye uyum yeteneğine sahip olduğu tartışılmıyor. Olaylara bakan ve tanımlayan insan olduğu için, insanın kendini diğer hayvanlardan kendini ayırabilmek için onların düşünmediği varsayımını ortaya atması da mümkün olabiliyor. Oysa artık çok iyi biliyoruz ki, diğer hayvanlar da düşünebiliyor ve pek çok tür, kendi içinde sesler yoluyla iletişim kurabiliyor, yani konuşabiliyor ve anlıyor. Ancak insan, yıllarca diğer hayvanların kendi aralarında konuştuklarını anlayamamasından dolayı, onların bir dile sahip olmadığını düşünebilmişti. Bu, yabancı dil bilmeyen birinin, kendi dili dışında konuşulan diller olmasına rağmen, dünyadaki diğer insanları bir lisana sahip olmamakla itham etmesine benzer bir örnektir. Alet yapma konusuna ise daha ileride değineceğiz.
İnsanın kim olduğu sorusuna verilebilecek doğru bir yanıt, kanımızca, onlarca, hatta yüzlerce sayfayı doldurabilecek uzun bir yanıt olmalıdır. Genellemelerin kapsayıcılığı ayrıntıları yutarsa, Sokrates'in hikayesindeki gibi, eğlenceli durumların ortaya çıkması doğaldır. Belki de burada, her bilimin, insanı araştırmadaki bakış açısına göre ayrı ayrı tanımlaması en doğrusu olacaktır. Bir sosyolog, "insan sosyal bir hayvandır" diyebilirken, bir arkeolog insanın alet yapan ve aletleri olmadan yaşayamayan bir hayvan oluşundan söz edebilir; bir antropolog, bir hekim, ya da başka bir uzman, insanın kendince en önemli gördüğü özelliğinden bahsedebilir. Bunlarla anlatmak istediğimiz, insanın mutlak doğru olan tek bir tanımı olamayacağı insanın, diğer pek çok hayvan gibi, bir sürü özelliğin birleşimiyle tanımlanabilir oluşudur. İnsanı diğer hayvanlardan ayıran sadece bir tek özelliğin olmadığını, insanın pek çok hayvanla benzer, ve pek çoğundan da farklı bir çok özelliği olduğunu vurgulamamız, tanımlama çalışmamızı daha bilimsel bir temele oturtabilir.
Modern biyolojinin, temelleri İsveçli bir doğa bilimcisi olan Carolus Linneaus tarafından oluşturulmuş sınıflandırmasına göre günümüzde yaşayan tüm insanlar, Hayvanlar aleminin, Omurgalılar şubesinin, Memeliler sınıfının, Primatlar takımının, Hominidler familyasından, Homo cinsinin, sapiens türündendir. Burada verilen bilgileri bir "adres" gibi anlamak gereklidir. Alemden türe doğru sınıflandırmada üye sayısı giderek azalmaktadır. Örneğin, Hayvanlar aleminin içine, binlerce hayvan türü girerken, cinslerin kapsadığı hayvan sayısı daha sınırlıdır. Bu sınıflandırma, görsel ve davranışsal benzerlikler kadar bir takım evrimsel ilişkileri de ortaya koyabilmesi açısından da önemlidir.
İnsanı diğer hayvanlardan, daha özelinde omurgalılardan, daha da özelinde memelilerden ayırmak, aslına bakılırsa oldukça güçtür, türe doğru yaklaşıldıkça bu ayrımı yapmak iyice güçleşir. Çünkü insan da anatomik olarak, diğer hayvanlarla pek çok benzerlik taşır. En temelinde, insanın da diğer omurgalılar gibi bir omurgası bulunur, insan da tüm memeliler gibi yavrularını doğurur ve emzirir. Diğer pek çok canlı gibi oksijen soluyarak yaşar ve yemek yemeye mecburdur ve bunun için pek çok başka hayvana benzer bir sindirim sistemi bulunur.
Bedensel olarak insana bakarsak, insanın doğal olarak iki ayağı üzerinde dik yürüdüğünden, vücuduna oranla büyükçe ve karmaşık bir beyin yapısına sahip olduğundan, düz bir yüzü ve diğer dişleriyle yaklaşık olarak aynı boyda olan köpek dişleri olduğundan söz edebiliriz. Ancak tek başına bedensel özellikleri vurgulamanın da insanı tanımlamada yetersiz kaldığını söyleyebiliriz. Söz konusu tanımlama başka bir hayvan için yapılıyor olsaydı, belki de sadece bedensel bir tanımlamayla yetinmemiz, günümüzdeki bilimsel seviyemize göre pek de yanlış olmazdı. Çünkü günümüzde pek çok hayvanı sadece bedensel özellikleriyle tanıyoruz ve tanımlıyoruz. Ancak söz konusu hayvan insan olduğunda, tanımımızın mutlaka bir başka açıdan daha değerlendirilmesi zorunlu görünüyor; bu da insanın kültürel özellikleridir. Kültürel olarak insan, soyutlama yaparak düşünebilen ve alet yapabilen, belirli kurallara göre bir dili konuşabilen, kendi türünden olanlarla besinini paylaşabilen ve tinsel düşüncelere sahip olan bir canlıdır.
İnsan ve diğer hayvanların benzerlikleri, farklılıkları
İnsanın kim olduğu sorusu, insan evrimini anlamak için en başta sorulması gereken sorudur. Canlılar dünyası temel olarak, hayvanlar ve bitkiler olmak üzere iki "alem"e ayrılmıştır. Bu ayrım düzeyinde "insan" diye bir üçüncü bölüm bulunmamaktadır. Buradan anlatmaya çalıştığımız, insanın biyolojik olarak bir hayvan olduğudur. İnsan evrimini doğru algılayabilmek için öncelikle insanın canlılar dünyasındaki yerini doğru saptamak ve biyolojik olarak insanın bir hayvan olduğunu idrak etmek zorunludur.
Bir sonraki aşamada, insanın nasıl bir hayvan olduğunu, diğer hayvanlardan farklarını ortaya koymamız gerekir. Uzun yıllardan beri insanın kim olduğu sorusuna yanıt aranır. Hatta bu konuda bildiğimiz oldukça eski örneklerden bir tanesi de, Sokrates'e atfedilen bir hikayedir. Öğrencileri insanın iki ayakla yürüyen çıplak bir hayvan olduğu tanımını yaptıktan sonra, Sokrates'in onların ortasına tüyleri yolunmuş bir tavuk attığı söylenir. Elbette, insan diğer hayvanlardan farklı bir tanıma sahiptir. Ancak, bu tür bir farklılık, canlılar dünyasında sadece insan özgü değildir. Her canlı kendine göre diğerlerinden farklı bir tanıma sahiptir ve insan da her canlı türü kadar özeldir ve farklıdır, daha fazla değil.
Zaman geçtikçe insanın kim olduğuyla ilgili tanımlar da zamanlarının modalarına göre değişiklik göstermiştir. Geçtiğimiz yüzyılın başlarında insanın çevreye uyum yeteneğinin, sonraki yıllarda düşünebilmesinin, yüzyılın ortalarında alet yapabilmesinin, sonraları konuşabilmesinin insanı diğer canlılardan ayıran temel özellikler olduğu ortaya atılmıştı. Modern bilimlerin diğer canlılar üzerine yaptığı araştırmalar da, onların çok iyi tanınmasını sağlayamadığından dolayı, bu tanımların aslında o günlerdeki bilimsel seviyeyi gösterdiğini düşünebiliriz. Günümüzde artık, diğer canlıların da çevreye uyum yeteneğine sahip olduğu tartışılmıyor. Olaylara bakan ve tanımlayan insan olduğu için, insanın kendini diğer hayvanlardan kendini ayırabilmek için onların düşünmediği varsayımını ortaya atması da mümkün olabiliyor. Oysa artık çok iyi biliyoruz ki, diğer hayvanlar da düşünebiliyor ve pek çok tür, kendi içinde sesler yoluyla iletişim kurabiliyor, yani konuşabiliyor ve anlıyor. Ancak insan, yıllarca diğer hayvanların kendi aralarında konuştuklarını anlayamamasından dolayı, onların bir dile sahip olmadığını düşünebilmişti. Bu, yabancı dil bilmeyen birinin, kendi dili dışında konuşulan diller olmasına rağmen, dünyadaki diğer insanları bir lisana sahip olmamakla itham etmesine benzer bir örnektir. Alet yapma konusuna ise daha ileride değineceğiz.
İnsanın kim olduğu sorusuna verilebilecek doğru bir yanıt, kanımızca, onlarca, hatta yüzlerce sayfayı doldurabilecek uzun bir yanıt olmalıdır. Genellemelerin kapsayıcılığı ayrıntıları yutarsa, Sokrates'in hikayesindeki gibi, eğlenceli durumların ortaya çıkması doğaldır. Belki de burada, her bilimin, insanı araştırmadaki bakış açısına göre ayrı ayrı tanımlaması en doğrusu olacaktır. Bir sosyolog, "insan sosyal bir hayvandır" diyebilirken, bir arkeolog insanın alet yapan ve aletleri olmadan yaşayamayan bir hayvan oluşundan söz edebilir; bir antropolog, bir hekim, ya da başka bir uzman, insanın kendince en önemli gördüğü özelliğinden bahsedebilir. Bunlarla anlatmak istediğimiz, insanın mutlak doğru olan tek bir tanımı olamayacağı insanın, diğer pek çok hayvan gibi, bir sürü özelliğin birleşimiyle tanımlanabilir oluşudur. İnsanı diğer hayvanlardan ayıran sadece bir tek özelliğin olmadığını, insanın pek çok hayvanla benzer, ve pek çoğundan da farklı bir çok özelliği olduğunu vurgulamamız, tanımlama çalışmamızı daha bilimsel bir temele oturtabilir.
Modern biyolojinin, temelleri İsveçli bir doğa bilimcisi olan Carolus Linneaus tarafından oluşturulmuş sınıflandırmasına göre günümüzde yaşayan tüm insanlar, Hayvanlar aleminin, Omurgalılar şubesinin, Memeliler sınıfının, Primatlar takımının, Hominidler familyasından, Homo cinsinin, sapiens türündendir. Burada verilen bilgileri bir "adres" gibi anlamak gereklidir. Alemden türe doğru sınıflandırmada üye sayısı giderek azalmaktadır. Örneğin, Hayvanlar aleminin içine, binlerce hayvan türü girerken, cinslerin kapsadığı hayvan sayısı daha sınırlıdır. Bu sınıflandırma, görsel ve davranışsal benzerlikler kadar bir takım evrimsel ilişkileri de ortaya koyabilmesi açısından da önemlidir.
İnsanı diğer hayvanlardan, daha özelinde omurgalılardan, daha da özelinde memelilerden ayırmak, aslına bakılırsa oldukça güçtür, türe doğru yaklaşıldıkça bu ayrımı yapmak iyice güçleşir. Çünkü insan da anatomik olarak, diğer hayvanlarla pek çok benzerlik taşır. En temelinde, insanın da diğer omurgalılar gibi bir omurgası bulunur, insan da tüm memeliler gibi yavrularını doğurur ve emzirir. Diğer pek çok canlı gibi oksijen soluyarak yaşar ve yemek yemeye mecburdur ve bunun için pek çok başka hayvana benzer bir sindirim sistemi bulunur.
Bedensel olarak insana bakarsak, insanın doğal olarak iki ayağı üzerinde dik yürüdüğünden, vücuduna oranla büyükçe ve karmaşık bir beyin yapısına sahip olduğundan, düz bir yüzü ve diğer dişleriyle yaklaşık olarak aynı boyda olan köpek dişleri olduğundan söz edebiliriz. Ancak tek başına bedensel özellikleri vurgulamanın da insanı tanımlamada yetersiz kaldığını söyleyebiliriz. Söz konusu tanımlama başka bir hayvan için yapılıyor olsaydı, belki de sadece bedensel bir tanımlamayla yetinmemiz, günümüzdeki bilimsel seviyemize göre pek de yanlış olmazdı. Çünkü günümüzde pek çok hayvanı sadece bedensel özellikleriyle tanıyoruz ve tanımlıyoruz. Ancak söz konusu hayvan insan olduğunda, tanımımızın mutlaka bir başka açıdan daha değerlendirilmesi zorunlu görünüyor; bu da insanın kültürel özellikleridir. Kültürel olarak insan, soyutlama yaparak düşünebilen ve alet yapabilen, belirli kurallara göre bir dili konuşabilen, kendi türünden olanlarla besinini paylaşabilen ve tinsel düşüncelere sahip olan bir canlıdır.
*Kullanılan resim Wikipedia'dan alınmıştır: İnsanın evrim ağacı.Bu makalenin bütün bölümleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder