Dinçer, B., 2003
“Türk Arkeoloji Filmlerinde Bir Köşe Taşı: Hititler”, Bilim ve Ütopya 108: 64.
Hititler
Berkay Dinçer
Bugün dünya üzerinde binlerce arkeolog, çok gerekli olan bilimsel araştırmalarını yapıyor. Ancak tüm arkeologların ortak bir sorunu var; yapılan bilimsel araştırmaların sonuçlarını toplumla paylaşabilmek. Arkeoloji çeşitli fen bilimleriyle ilişkisini güçlendirdikçe arkeologların yaptığı ya da katkıda bulunduğu araştırmaların sonuçlarını meslekten olan kişiler bile çok zaman anlamakta zorlanıyor.İşte tam da bu noktada, pek çok arkeoloğun “nasıl olsa başaramam,” diye uğraşmadığı bir alana, aslında bir metallurji mühendisi olan Tolga Örnek imza atıyor; çektiği “Hititler” belgeseliyle bugüne dek sadece pek az arkeoloğun başarabileceği nitelikte bir “arkeoloji-toplum buluşması” yaratıyor.
BİLİMSEL DOĞRULARA UYGUNLUK
Hititler’in Anadolu’ya nereden geldiği, konunun uzmanları arasında her zaman büyük tartışmalara neden olmuştu, bu tartışmalar bugün de tüm hızıyla sürüyor. Ancak belgesel bu konuya hiç değinmeden başlıyor. Bu konuya değinmemek belgesel için bir eksiklik değil, başlı başına bir avantaj. Yanlış yapmaktansa bu konunun atlanması oldukça mantıklı olmuş. Bazen arkeologlar bile politik tercihlerine ve moda düşüncelere göre bilimsel gerçekleri gözardı edebilirken, Hititler belgeselinin oldukça hassas bir şekilde, bilimsel doğrulara uygunluğu sağlanmış.
Kaya kabartması
Boğazköy'ün iki kilometre uzağında bulunan bu kabartmalar, tanrıların yürüyüşünü göstermektedir.
(Foto: M. Özel [Haz.], 1998, Türkiye'nin Şaheserleri, Kültür Bakanlığı , Ankara).
Hititler’e aslında tam bir belgesel de denemez. Filmin büyük çoğunluğu canlandırmalardan oluşuyor ve canlandırmalar belirgin çekim ve görüntüleme farklarıyla izleyiciyi aldatmaya yönelmeden sunuluyor; tam Şuppilulima ile Burak Sergen’i, Hattuşili ile Haluk Bilginer’i özdeşleştireceğiniz sırada ekrandaki görüntülerin biraz puslu olması bunun bir canlandırma olduğu gerçeğini akılda tutmaya yarıyor.
Anlatıcının sesi çok zaman duyulsa da, Haluk Bilginer, Sanem Çelik, Burak Sergen ve Fikret Kuşkan gibi oyuncuların Hitit dilini konuştuklarına da tanık oluyoruz. Bu açıdan bakıldığında, fonetiğini, yalnızca bilmek zorunda kalan bilim insanlarının bildiği, bugün artık yaşamayan bir dilin, ekranda dimdik karşımızda durabildiğini de görüyoruz. Bu, geçmişin sesini duymak istyenler için büyük bir fırsat. Bununla birlikte, arkeologlar için bile çok zaman birer “madde” olmaktan öteye gitmeyen bir tarihin de canlandığını görüyoruz; mezarında kemikleriyle karşı karşıya bulunduğumuz tarih, ete kemiğe bürünüyor.
BİZİ İNSAN YAPAN DUYGULAR 3500 YIL ÖNCE DE AYNI
Filmde izlenen en önemli olgunun, bizi insan yapan duygulara yapılan vurguda saklı olduğu hemen fark ediliyor. III. Hattuşili ile Puduhepa’nın aşkı, Hititler’in de bizim gibi insanlar olduğunu, dolayısıyla onları anlayabileceğimizi bir kez daha gözler önüne seriyor. Hitit krallarının ölümden ve çeşitli hastalıklardan aynı bugünkü insanlar gibi korkması, Mısır firavunu Ramses ile Hattuşili’nin dostça yazışmaları ve öldüklerinde tanrıların yanına gittiklerine inanılan Hitit krallarının bile gücünün veba hastalığı gibi bazı şeylere yetmemesi, onlarla bugünün insanları arasında büyük benzerlikler olduğunu ortaya koyuyor.
Bugün Birleşmiş Milletler’in merkez binasında bir duvarda Türkiye devleti tarafından hediye edilmiş bir kopyası bulunan Kadeş Antlaşması, tarihte iki toplum arasında yapıldığı bilinen ilk barış anlaşmasıydı. Filmde bugünü andıran en önemli an ise şüphesiz Kadeş Savaşı’ydı. Savaş başlamadan önce Mısırlıların yakaladığı Hitit casuslarının, Mısırlılar’a Hitit ordusunun durumu ve konumu hakkında yanlış bilgi vermesi tarihte görülen ilk dezenformasyondu.
Kadeş Anlaşması
Kadeş Antlaşması'nın bir parçası. MÖ XIII. yüzyıla ait bu anlaşma, dünyanın bilinen ilk yazılı barış anlaşmasıdır
(Foto: M. Özel [Haz.], 1998, Türkiye'nin Şaheserleri, Kültür Bakanlığı , Ankara).
Hitit ordusu yapılan bir teknolojik hamle ile, tüm Yakındoğu’daki orduların önüne geçmişti. Savaş arabalarında eskiden arkada olan tekerlekler ortaya Hititler tarafından alındı, böylelikle savaş arabaları daha fazla yük yani silah taşıyabilecek bir hale getirildi. Hititler’in bir devlet olarak yükselmesinde bunun büyük payı vardı; insanlık tarihinin her dönemi için teknolojik yeniliklerin politik yenilikleri doğurması gerektiği, böyle olmadığı durumlarda da politik gelişmelerin mutlaka teknolojik yeniliklerle desteklenmesi gerektiği gerçeği son üç-dört bin yıldır insanlığın gözleri önündeymiş demek...
ÜÇ YILLIK YOĞUN EMEĞİN BİLANÇOSU
Filmin çekimleri için Hititler’in başkenti Hattuşa’nın 40 metrekarelik bir maketi yapıldı. Filmin, senaryosu için yaklaşık bir buçuk yıl araştırma yapıldı ve senaryonun yazımı yaklaşık on yedi ay sürdü. Çekimler yılın dört mevsimi içindeki 141 gün boyunca Türkiye, Mısır ve Suriye’deki pek çok mekanda tamamlandı. Filmin çekim sonrası çalışmaları İngiltere, Çek Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yaklaşık altı ayda bitirildi. Film için Tamer Çıray tarafından özel olarak bestelenen müzik, Prag Flarmoni Orkestrası tarafından çalındı. Kısacası film, yaklaşık üç yıllık yoğun bir emeğin ürünü.
Boğazköy
Boğazköy (Foto: M. Özel [Haz.], 1998, Türkiye'nin Şaheserleri, Kültür Bakanlığı , Ankara).
Film yapım aşamasındayken 16 kişilik bir danışman kadrosundan yararlanılmış. Filmde çeşitli Amerika ve Avrupa ülkeleri ve Mısır’dan David Hawkins, Theo von den Huot, Gary Beckman, Billie Jean Collins, Harry Hoffner, Jurgen Seeher, Trevor Bryce, Gernot Wilhelm ve G. A. Gaballa konuşmacı olarak ekrana çıkıyorlar. Türkiye’den ise Ali Dinçol ve Tahsin Özgüç filme renk katıyorlar. Filmin orijinal seslendirmesini Oscar ödüllü ünlü aktör Jeremy Irons yapıyor ve filmin Türkçe versiyonunu da Cüneyt Türel seslendiriyor.
Theo von den Huot filmdeki konuşmasında, Hititler için geçmişle şimdiki zamanın sıkı bir bağı olduğunu ve bu yüzden Hitit arşivlerinin çok özenli tutulduğunu belirtiyor. Günümüz toplumları ise çoğunlukla Hititler kadar geçmişe duyarlı değil. Goethe “en ez üç bin yıllık bir geçmişin hesabını yapmayan kişi günlük yaşıyordur” derken aslında çağdaş toplumların geçmişi gözardı etmesini anlatmak istiyordu. Dünü olmayan toplum, zaman derinliğini kavrayamaz. Dünü yalnız bugünü anlamak için değil, yarını hayal etmek için de anlamak gereklidir. Hititler filmi geçmişi çağdaş insanın gündemine getirmek için iyi bir fırsat. Ancak geçmişi olanın, yarını olabilir.
Hititler, bugüne dek yapılmış ilk Türk arkeoloji belgeseli değil. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri, uzun olsun, kısa olsun Türk arkeoloji filmleri çekiliyor. Ancak bugün Türkiye’de arkeoloji belgeselciliği ne yazık ki, Türkiye’nin arkeolojik mirasıyla aynı oranda başarılı ve popüler değil. Hititler filmi, bir Türk arkeoloji belgeselinin sinemalarda gösterilebilecek kadar kendine güvenebileceğini, popülerleşebileceğini ve bir arkeoloji belgeseli için maddi kaynakların bulunabileceğini gösterdi. Bu açıdan bakıldığında, Hititler’in bir köşe taşı olacağını söylemek mümkün.
1 yorum:
BU YAZI BİLİM VE ÜTOPYA DERGİSİNDE YAYINLANDIKTAN SONRA, 25 HAZİRAN 2003 GÜNÜ, “HİTİTLER”İN YÖNETMENİ TOLGA ÖRNEK BANA AŞAĞIDAKİ MESAJI GÖNDERDİ; KENDİSİNE TEŞEKKÜR EDERİM.
“Sayın Berkay Dinçer,
Az evvel Bilim ve Ütopya'daki Hititler filmiyle ilgili yazınızı büyük bir merak ve zevkle okudum. Bence filmle ilgili bugüne kadar yapılan en doğru, en çarpıcı tespitleri yapmışsınız. Anlatmak istediğimiz, başarmak istediğimiz tüm unsurları harika bir dille okuyucularınıza sunmuşsunuz. Bu kadar yalın, dengeli ve güzel bir yazı için binlerce kez teşekkür ederim.
Tolga Örnek”
Yorum Gönder