07 Ekim 2010

Yedi Uyurlar - Giriş

1. Giriş

Hıristiyanlık'taki Efes'in Yedi Uyurları efsanesi ile İslâm'ın Ashab-ı Kehf efsanesinin ortak özelliği, ikisinin de ölümden sonra insanların tekrar diriltilebileceğiyle ilgili birer hikâye olmalarıdır. Hıristiyanlık'ta bu hikâyenin ortaya çıkışı, insanların ölümden sonraki yaşama inanmamaya başladıkları bir döneme denk gelir ve hikâye insanların inançlarının kuvvetlendirilmesi için kullanılır (ERSÖZ 1991: 467). İslâm ise, aynı hikâyeyi başka bir amaçla kullanır. İslâm yeni yerleşmeye çalıştığı bir coğrafyada, Anadolu'da bu efsaneyle ilişkili mağaraları kendisine sahiplenecek alanlar olarak belirler. Hıristiyanlık'takiyle neredeyse tamamıyla aynı olan hikâyede, İslâm, ayrıntılara pek fazla önem vermez. Kur'an için, hikâyenin asıl vurucu kısmı, ölümden sonra bir yaşamın olacağı ve tanrının bunu gerçekleştirmeye muktedir olduğudur. Zaman içinde, hikâyenin müslümanlar için taşıdığı anlam değişir. Bu hikâyede geçen yerler, önce Araplar'ın Bizans'a karşı batı sınırında bir sabit nokta, daha sonra da Selçuklular'ın Araplara'a karşı doğu sınırında bir başka sabit nokta olarak önem kazanır.



Araplar için mağaranın yeri de diğer detaylar gibi çok da önemli değildir. Mağara için bu nedenle, Bizans sınırında genişçe bir alan gösterilir. Selçuklular ise, mağaranın yerini net olarak kabul ederler ve Afşin'de bu mağaranın çevresine bizzat hükümdarların emriyle yapılar yapılır. Arap geleneğinin mağaranın yeri hakkında oluşturduğu bilinçli karmaşa, günümüzde de sürer. Günümüzde Türkiye'de başta Afşin ve Tarsus olmak üzere, ilçeler mağaranın kendi sınırlarında bulunduğunu iddia ederler. Buradaki amaç, bu mağaranın ilçelerinde bulunmasıyla turizm gelirlerini arttırma ve kısa yoldan gelir elde etme hayallerinden başka bir şey olmasa gerek. Yakın zamanda, Afşin'deki mağaranın net olarak Kur'an'da geçen mağara olmasının resmen belirlenmesi için mahkemeye yapılan başvuru özellikle gülünç bir başka hikâyedir (SAYMAZ 2005). 

Bu makalenin bütün bölümleri

Hiç yorum yok: