31 Ocak 2000

1. Giriş: Türkiye'de Paleolitik Çağ Arkeolojisi

Önemli not: Bu yazının yazıldığı tarihten sonraki on yılda, Türkiye'de, Kaletepe ve Dursunlu gibi önemli yerleşmeler keşfedildi ve araştırıldı. Bunlarda, Yarımburgaz'dan çok daha eskiye ait buluntular açığa çıkarıldı. Ayrıca, Karain'de sürdürülen yeni kazılar pek çok yeni bilgiyi ortaya çıkardı. Denizli'de bir Homo erectus kafatası bulundu. Bilinen Paleolitik Çağ buluntu yerlerinin sayısı 400'ü geçti. (Berkay Dinçer 23.01.2010)

Türkiye'ye Paleolitik Çağ'ın en eski dönemlerinden beri yoğun olarak yerleşilmiştir [Arsebük 1999:45]. Ama buna karşın Türkiye'de Pleistosen arkeolojisi, daha geç dönemlerin görkemli buluntularının yanında daha "sönük" buluntular vermesi dolayısıyla, ikinci planda kalmıştır [Arsebük 1999: 44].
Resim: Alt Paleolitik Çağ'a ait bir satır.

Türk arkeologlarının Paleolitik Çağ'a ilgi duymamasına karşın, yine de, tüm arkeoloji alanlarında olduğu gibi, Pleistosen arkeolojisinde de son 20-25 yılda önemli değişimler oldu [Arsebük 1999:46]. Ancak yine de kuruldukları günden bugüne kadar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde (DTCF) Pleistosen arkeolojisi uzmanı sayısı toplam olarak onu geçmedi. Buna karşın son 35-40 yıl içinde Pleistosen arkeolojisi hakkındaki bilgilerimiz arttı.


1960 öncesinde bir-iki düzineyle sınırlı olan Paleolitik Çağ buluntu yerlerinin sayısı -bazısı baraj alanlarındaki yüzey araştırmaları olmak üzere- büyük çaplı projelerin etkisiyle arttı [Arsebük 1995:18]. Bugün 210'a yakın Paleolitik Çağ buluntu yeri bilinmekte. Araştırma yetersizliğinden dolayı Pleistosen boyunca yoğun olarak yerleşilen Anadolu ve Trakya'da bilinen yerleşimler belirli birkaç bölgede toplanmakta bazı bölgeler ise hiç buluntu yeri yokmuş gibi gözükmekte [Arsebük 1999: 44].

Bugün 1960 öncesinde belki haklı nedenlerle ve zorunlu olarak olağan kabul edilebilecek "yıldızlar" dönemi bitmiş görünüyor. Modern bilimsel çalışma için gerekli olan takım çalışmaları bireysel çalışmaların yerini alıyor. Analitik yaklaşımın yerini sentetik yaklaşım alırken, sistematik yüzey araştırmaları yapılıyor ve disiplinler arası çalışmalar prehistorya araştırmalarında uygulanıyor.

Bu olumlu gelişmelere karşın, Pleistosen arkeolojisinin hala pek çok sorunu var. Örneğin geçen uzun yıllara karşın elimizdeki bilgi elimizde olabilecek bilginin hala çok küçük bir bölümünden oluşuyor. Önemli işleyimlerin teknik tanımları, buluntu türlerinin bölgesel dağılımı hakkında [Arsebük 1998a:74], Pleistosen faunası hakkında az, florası hakkında çok daha az bilgiye sahibiz. Hatta elimizde buluntu merkezlerini gösteren tarafsız bir harita bile yok. Birkaç istisna hariç, Paleolitik yerleşmelerin tabakalanması ve kronolojisi bilinmemekte. Buluntu yerlerinin ne olduğu (kamp yeri, kanara, işlik, mevsimlik yaşam alanı vs.) tam olarak söylenemiyor [Arsebük 1995:24]. Bulunan on binlerce alet örneği ile birlikte mutlaka olması gereken fosil insanlara ait kalıntılar da, büyük olasılıkla, araştırmaların yetersizliğinden dolayı bir yer (Karain Mağarası) dışında henüz bulunmadı.
Resim: Denizli'de bulunmuş Homo erectus kafatası.

Paleoantropoloji ve Paleolitik Çağ kültürleri konusundaki araştırmalar yetersiz, oysa Pleistosen arkeolojisinin gizilgücü, daha çok ilgilenilen geç dönemlerden hiç de az değil [Arsebük 1999:46].

Arkeolojideki "yıldızlar" dönemini bitiren iki önemli araştırma oldu. Bunlardan Güneydoğu Anadolu (Çayönü) Projesi, her kazının önceden saptanan belirli sonuçlara yönelik olması gerektiğini, arkeolojide amaca ulaşmak için bir tek kişinin değil, tüm ekibin dengeli bir şekilde çalışması gerektiğini, arkeolojinin bir takım çalışması olduğunu gösterdi. Keban Projesi ise arkeolojinin bir plan-program işi olduğunu, geniş projelerde yüzey araştırmalarının zorunlu olduğunu, ve aynı bölgede aynı ve farklı çağlarla ilgili bağımsız ekiplerin birlikte çalışabileceğini gösterdi [Arsebük 1995:23].

Bu makalenin bütün bölümleri 

Hiç yorum yok: