04 Aralık 2005

Boxgrove

Boxgrove, İngiltere'nin güneydoğusundaki Batı Sussex idari bölgesinin merkezi olan Chichester kentinin yedi kilometre doğusunda, büyük kum ve çakıl ocaklarının yakınlarındadır. Düzenli olarak kullanıldığı anlaşılan Boxgrove buluntu yeri, günümüzden 524-478 bin yıl öncelerine ait, yaklaşık 103 yıllık kesintisiz iklimsel ve çevresel değişimlerle birlikte insan kültürüne ait önemli izleri de yansıtmaktadır.

Bir uçurumun yakınlarında bulunan buluntu yeri, Alt Paleolitik Çağ'da avcılık ve beslenmeyle ilgili önemli bilgiler sağlamıştır. Boxgrove, tüm dünyada Orta Pleistosen'e ait buluntu yerleri içinde, omurgalı ve omurgasız faunası oldukça iyi araştırılmış yerlerden birisidir. 1960lı yıllardan bugüne dek Alt Paleolitik araştırmacıları arasında, o dönemler için avcılığın temel besin elde etme yöntemi olduğu teorisi giderek daha az taraftar bulmaktaydı. Avcılık yerine, "leş sıyırma" öneriliyordu. Ancak bir su çukurları dizisi ve bir uçurumun yakınlarında bulunan Boxgrove, yaklaşık yarım milyon yıl öncelerinde de insanların avcılık yapabileceğini göstermiştir.
Bir ata ait omuz kemiğinde bulunan mızrak yarası avcılıkla ilgili en önemli kanıttır. Genellikle gergedanlara karşı tüm yırtıcıların etkisiz olduğu düşünülmektedir. Boxgrove'da bulunan üç gergedana ait kemikler yoğun olarak sıyırma izleri içermektedirler. Eğer bu gergedanlar kendi kendilerine öldükten sonra insanlarca bulunup buluntu yerine getirilmemişlerse, bunların olasılıkla su içmek için geldiklerinde insanlarca avlandıklarını söyleyebiliriz. Av ve kasaplık işleriyle ilgili en çok kanıtın bulunduğu su çukurlarının çevresinde hayvan kemikleriyle birlikte bitmiş halde iki yüzeyliler (el baltaları) bulunmuştur. Bunlarla birlikte, kemikleri kırıp içindeki iliği almak amacıyla kullanılmış oldukları düşünülen çakmaktaşı çekirdekler (örsler) ve kumsal çakıl taşları (çekiç taşları) bulunmuşlardır.

Besin elde etmek için kullanıldığı düşünülen ikinci yöntem ise "leş sıyırmak"tır. Planlanmış av ile rastlantı sonucu karşılaşılan leş arasındaki temel fark; planlanmış av için avın yanında taş alet yapılmaması, aletlerin bitmiş halde getirilip kullanılmasına karşın, rastlantı sonucu karşılaşılan leşlerin yanında aletlerin yongalanmasıdır. Bu, iki farklı buluntu dokusu ortaya çıkarmaktadır ve bu dokular hayvanların öldüğü/öldürüldüğü yere göre farklılık göstermektedir. İkinci yöntemde yırtıcı hayvanların avı öldürmesi beklenmektedir. Yırtıcı hayvan avı yakaladıktan sonra olasılıkla insanlar tarafından avdan uzaklaştırılmaktadır. Bunu yapmak, şüphesiz, yırtıcı hayvanların avdan uzak durmasını sağlamaktan çok daha zordur. Ama yırtıcı hayvanlara ait diş izlerinden sonra taş aletlere ait izlerin görüldüğü kemiklerde diş izlerinin, sadece yırtıcı hayvanlarca yenildiği anlaşılan kemiklerdeki izlere oranla, az olması, bunun başarılabildiğini düşündürmektedir. Bir hayvanın bulunmasından tüketilmesine kadar olan işlemlerin, öncelikle iç organların boşaltılması, sonra derisinin yüzülmesi, sonra parçalanması, daha sonra etle kemiklerin ayrılması ve en son da kemiklerin içindeki iliğin çıkarılması sırasıyla gerçekleştiği düşünülüyor. Bu işlemlerin gerçekleşmesi sırasında, bir grup insanın avı/leşi diğer hayvanlardan korurken, diğer bir/birkaç grubun gerekli olan çakmaktaşını getirmek için yaklaşık 250-300 metre uzaklıktaki uçuruma gittiği ve/veya hayvanı parçalamakla uğraştığı düşünülmektedir. İlik ve iç organlar da katıldığında, bir gergedandan yaklaşık 700, bir attan yaklaşık 400 kilogram et elde edilebilir. Et miktarının bu kadar fazla olması bu dönem topluluklarının sanıldığından daha kalabalık olduğunu ya da bu dönemde etin sonraki kullanımlar için saklanabildiğini göstermektedir. Genellikle ilik ve yumuşak etin avın/leşin öldüğü yerde tüketildiği, kasların ve derinin oradan götürüldüğü düşünülmektedir. Kamp yerinin nerede olduğuyla ile ilgili kesin bir bilgi yoktur. Uçurumun önünde kamp yeriyle ilgili izlerin bulunmaması, kamp yerinin uçurumun yukarısında olduğunu düşündürmektedir.

Buzul çağları boyunca İngiltere'nin Avrupa'ya bağlı olduğu ve arada bugünkü denizlerin olmadığı bilinmektedir. Bu dönemlerde İngiltere'deki temel akarsu sistemleri ve buzulların sınırları detaylı olarak araştırılmıştır. Yaklaşık 480 bin yıl önce başladığı bilinen Anglian buzullaşması sırasında çok soğuk iklim şartları egemendi. Boxgrove buluntu yerindeki uçurumun önündeki küçük taşlı jeolojik oluşumun Aglian soğuk evresi sırasında taşındığı düşünülmektedir. Sıcak evrelerde amfibilerin ve sürüngenlerin yaygın olduğu ve iklimin bugünküne benzediği düşünülmektedir. Uluslar arası ekiplerce Orta Pleistosenle ilgili jeoloji ve paleoekoloji araştırmalarının yapıldığı Boxgrove ve çevresinde genel olarak üç tür dolgunun varlığı saptanmıştır. Bunlar denizel, lagünsel ve karasal oluşumlu dolgulardır.

Boxgrove hayvan kalıntıları nemli bir ortamın olduğunu düşündürmektedir. Batıdaki uçurum çevresi genel olarak tüm buluntu yeriyle benzer buluntulara sahiptir. Ancak su çukurlarının çevresi tamamıyla farklı bir dokuya sahiptir. Burada zengin balık kemikleriyle birlikte Avrupa vizonuna (Mustela lutreola) ait kemikler de ele geçirilmiştir. Ayrıca avlanmış kuş kemikleri de bulunmuştur. Diğer kuğu türlerine oranla daha küçük boyutlu olan ve daha yuvarlak bir kafa ve gagaya sahip olan "Bewick's" kuğusu (bu türün günümüzdeki Latince adı Cygnus bewickii), kışları sazlıklarda yaşayan ve pembe bacaklı olan "greylag" kazı (bu türün günümüzdeki Latince adı Anser anser), yeşilbaş ördek, Avrupa'da bulunan en küçük boyutlu bir ördek türü (bu türün günümüzdeki Latince adı Anas crecca) ve akarsular ve sazlıklarda yaşadığı bilinen "moorhen" (bu türün günümüzdeki Latince adı Gallinula chloropus) burada kemikleri bulunan kuşlardandır. Yaygınlık açısından, at, kızıl geyik ve gergedan ilk sıraları almaktadırlar.

Dünyadaki en iyi korunmuş Paleolitik Çağ açık hava buluntu yeri olan Boxgrove'da üç temel jeolojik evrenin varlığından söz edilebilir. En alt evreden iki adet insan dişi ele geçirilmiştir. Bu dişlerin aynı bireye ait olduğu saptanmıştır. Bu dişler oldukça önemlidir. Çünkü bu dişler sayesinde, bireyin yaşı, dişlerinde bulunan tartardan yemek kalıntıları ve bazı bakteriler saptanabilir. Dişin dudak/yanak taraflarında bazı Neandertallerde ve çağdaş Inuit'lerde de görülen kesik izleri bulunmaktadır. Bu ağzın üçüncü bir el olarak kullanıldığının, ağızla bir şeyler taşındığının ve dişlerle bir şeyler kesilmiş olduğunun göstergesidir. Dişlerin hemen yakınında üzerindeki taş alet izleri belirgin olan, fosilleşmiş bir ahşap parçası bulunmuştur. Bu evrede uçurum yönünde bir tatlı su akıntısı olduğu bilinmektedir. Gergedan, geyik, bizon ve at kemiklerinde kasaplık izlerine rastlanmaktadır.

Ortadaki evre Slindon çökeltileriyle tanımlanmaktadır. Bu evredeki insan aletleri ve faunal kalıntılar boldur ancak bu yumuşak tortul tabakasının deformasyonlar sonucu bozulduğu düşünülmektedir. En üst evrede 1993 yılının Aralık ayında bir insana ait kaval kemiği bulunmuştur. Kaval kemiği ile dişlerin aynı bireye ait olması söz konusu değildir. Dişler kaval kemiğinin yaklaşık 90 santimetre altında bulunmuştur ve bu da yaklaşık yüz yıllık zaman farkına denk düşmektedir. Sonuçta bu insan kalıntılarının İngiltere'deki en eski insan kalıntıları oldukları açıktır.

Alt Paleolitik Çağ'da topluluk ve davranış dokusunun tahmin edilenden daha karmaşık olduğunu gösteren Boxgrove buluntu yeri, insanların değişik iklimsel ve çevresel koşullara uyumunu göstermektedir. Kıyı, açık çayırlar ve soğuk buzul tundraları gibi farklı ekolojik ortamlarla insanın uyumunu gösteren Boxgrove buluntu yerinde toplam 155 iki yüzeyli, pek çok kullanım izli/düzeltili yonga, örs, çekiç taşı ve dünyadaki en eski boynuz alet olduğu düşünülen bir "yumuşak çekiç" ele geçirilmiştir. Kanımızca, bu buluntu yerinden elde edilen en önemli sonuçlar besin elde etme yöntemleriyle ilgili olanlarıdır. Orta Pleistosen'de etin çoğunlukla "leş sıyırma" yoluyla elde edildiğinin düşünülmesine karşın, Boxgrove insanların "leş sıyırma"yla birlikte avcılık da yapabileceğini kanıtlamıştır. Bu da, özellikle Pleistosen'deki olaylara bakarken, genellemelerden olabildiğince uzak durmamız, bir tek yoruma takılıp kalmak yerine farklı olasılıklar üzerinde düşünmemiz gerektiğini göstermektedir.


Bu yazıyla ilgili kaynakça.

Hiç yorum yok: