6. Sonuç: Sınırlar ve Kutsal Mağaralar
Mağaralar İslâm toplumları için her zaman için öneme sahiptir. Bunda önemli efsanelerin mağaralarda geçmesinin önemi büyüktür. Dolayısıyla, Araplar'ın akınları sırasında mağaralar onların Anadolu'yu sahiplenmesine olanak sağlamaktadır. 13. yüzyıla kadar, hep batıda, Bizans'ın yakınlarında düşünülen Ashab-ı Kehf mağarası, burada, Araplar'ın politik ve askeri hedeflerine ulaşmasında bir öge olarak kullanılıyordu. Daha sonra Anadolu'nun kontrolü Selçuklulara geçtiğinde, onlar da mağarayı, daha doğuya, belki de kendilerine Bizans'tan daha büyük bir tehdit olarak gördükleri Araplar'a doğru taşımakla, doğu sınırlarını güçlendirdiler. Bu tür bir yer değişiminin en önemli nedeni, daha önceki yazılı belgelerde, Araplar'ın mağaranın yerini net olarak belirlememiş olmasından kaynaklanıyor olabilir.
Acaba Araplar, neden mağaranın yerini tam olarak belirlemediler? Bu, kesinlikle, onların Selçuklular gibi, böyle bir mağarayı resmen kabul edecek araçlardan yoksun olmalarından kaynaklanmıyor olmalı. Bunun belki bir nedeni, daha önceden bildikleri Hıristiyanlık hikâyesinin net olarak belirlediği coğrafi alanlara ulaşamamış olmaları olabilir. Mağaranın yerinin muğlak bırakılmasında elbette Kur'an'daki âyetlerin de etkisi büyüktür. Bu âyetlerde, Hıristiyanlık'ta Kutsal Kitap'a girmemiş bile olsa, daha net olarak bilinen efsanenin bazı yerleri belki de bilinçli olarak bulanıklaştırılmıştır. Ancak, tabi, mağaranın bir sınır taşı olarak kullanımının yüzyıllar öncesinden görüldüğünden dolayı böyle bir karartmanın yapılmış olduğunu söylemek mümkün değildir. Burada, arka arkaya gelen pek çok rastlantının önceden kestirilemeyen sonuçları söz konusu olmalıdır.
Hıristiyanlık'ta da Ashab-ı Kehf'in neredeyse eşiti olan Yedi Uyurlar efsanesi olmasına rağmen, onlar için mağaranın yeri, mağarada uyuyanların sayısı gibi bilgilerin net olmasının bir nedeni olabilir mi? Acaba Bizans için de Efes kenti önemli bir sınır mıydı ve bu efsaneyle oradaki sınır korundu? Araplar, şüphesiz ki, bu efsaneyi İslâm bir din olarak ortaya çıkmadan önce duymuş olmalıdırlar. Öyleyse bu kültün bir sınır taşı olarak kullanılmasını da mı Yedi Uyurlar efsanesini yaratanlardan öğrendiler? Bunları belki hiçbir zaman cevaplayamayacağız.
Elimizdeki verilere geri dönersek, Ashab-ı Kehf mağarasının, Araplar için, batı Anadolu'da olduğunu, bunun temel nedeninin de, bu mağaranın bir propaganda argümanı olarak Bizans'a karşı vazgeçilemeyecek bir sınır taşı gibi sunulduğunu görmekteyiz. Burada, mağaranın yeri, belki de sınır değişimlerinde mağaranın kullanımının devam edebilmesi için muğlak bırakılmış olabilir. Daha sonrasında, Selçuklular, aynı mağarayı, aynı hikâyeyi başka bir çoğrafyaya taşırlar. Bu taşıma da yine aynı efsanenin bir sınır taşı olma özelliğinden kaynaklanır. Bu sefer Ashab-ı Kehf mağarası Araplar'a karşı bir sınır olarak kullanılır. Bu durumda Araplar'ın ne gibi karşı propaganda araçları yarattıkları konusunda bir fikrim ne yazık ki yok. Acaba Selçuklular mağarayı Afşin'e taşıdıklarında, Araplar için Ashab-ı Kehf mağarası hâlâ batı Anadolu'da belirsiz bir yerde miydi?
Mağaranın sıkça ziyaret edilmesi, müslümanların bu mağaradan gelir elde etmelerini de sağlamış olabilir. Bu durumda, mağaranın yerinin sürekli olarak değişmesi ekonomik çıkarlarla da ilgili olabilir. Ancak, elbette bununla ilgili kanıtların bulunması gerekir.
Mağaranın, yeriyle ilgili bir başka önemli olabilecek genelleme de, mağaranın esas olarak Afşin'deki konumuyla, Hıristiyanlık efsanesindeki Efes yerine isim olarak yakın olmasının önemsenmesidir. Böylelikle, müslümanlar, bu hikâyenin orijinaliyle olan bağlantının sürmesine de olanak tanımışlardır. Sonuç olarak, bir efsanenin zaman içindeki yolculuğu, dönemin politik ve askeri durumu hakkında bilgiler vermesi açısından da önem taşımaktadır.
Bu makalenin bütün bölümleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder