07 Ekim 2010

İslâm'da Ashab-ı Kehf (Yedi Uyurlar)

2.2. İslâm'da Ashab-ı Kehf (Yedi Uyurlar)

İslâm'ın kutsal kitabı olan Kur'ân-ı Kerîm'in 18. Sûresi, Ashab-ı Kehf ile ilgilidir. Adı, Ashab-ı Kehf'e referansla Kehf olan bu sûrede Hıristiyanlık'taki Yedi Uyurlar benzeri bir hikâye anlatılmaktadır. İslâm'daki Ashab-ı Kehf hikâyesi, Hıristiyanlık'taki Yedi Uyurlar efsanesinin karşılığıdır (PANCAROĞLU 2005: 249). Ashab-ı Kehf, "mağara arkadaşları" demektir. 110 âyetten oluşan sûrenin Mekke'de indiği, ancak sûrenin 28. âyetinin Medine'de indiği de rivayet edilmektedir. Kur'an'ın Türkçe tefsirinde 9 âyete yazılan açıklamaya göre, kehf, "dağda bulunan genişçe mağara" demektir. Aynı âyette geçen rakîm'in ne olduğu konusunda kesin bir sonuca varılmamıştır. Ashab-ı Rakîm'in mağaranın bulunduğu dağ ya da vadi ya da Ashab-ı Kehf'in isimlerinin yazılı olduğu kitabe olabileceği düşünülmektedir (Kur'an, "Kehf").

Kur'an'da anlatıldığına göre, "o yiğit gençler" kavimleri Allah dışında tanrılara inandığı için bir mağaraya sığınmış ve içinde bulundukları zor durumdan kurtulmayı dilemişler ve bu dileklerinin üzerine "nice yıllar kulaklarına perde" koyulmuş. Kalktıkları zaman, kaldıkları zamanı kim (Ashab-ı Kehf ve hasımları) daha iyi hesap eder diyerek uyandırılmışlar (Kur'an: 18: 10-16).


Ashab-ı Kehf, uyudukları halde, uyanık gibi görünürlerdi ve köpekleri (Kıtmir) mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış halde yatardı (Kur'an: 18: 18). Uyandıkları zaman, birbirlerine mağarada ne kadar kaldıklarını sorduklarında, içlerinden bazıları "bir gün ya da günün bir parçası kadar" demiş. Daha sonra içlerinden birini yiyecek getirmesi için şehre göndermeye karar verirler. Burada 19. âyete yapılan açıklamaya göre, Beyzavi, şehre gönderilen adamın elindeki paranın Dekyanos'a (Decius) ait olduğu görülünce, bir hazine bulduğu sanılarak dönemin hükümdarının huzuruna çıkarıldığını aktarmaktadır. Daha sonra, kral, bu adamla birlikte mağaraya geldiğinde, anlattıklarının gerçek olduğu görülür (Kur'an: 18: 19-20).

21. âyette ise, onların durumuna vakıf olanların, onların yanıbaşına bir mescit yapmaya karar verdikleri anlatılır. Tabi, Kur'an'da geçen mescit, Türkçe'deki minaresiz küçük cami anlamında mı kullanılmıştır tam olarak bilemiyoruz. Çünkü, bir mescit, İslâm'la ilgili bir binadır. Aynı sûrenin 25. âyetinde, Ashab-ı Kehf'in mağarada 309 yıl kaldığı açıklanmaktadır. Buna göre mağaraya 250 yılı civarında girdiklerini kabul edersek, yanıbaşlarına bir mescit yapma fikrinin yaklaşık olarak 559 yılında, yani İslâm peygamberi Muhammed bin Abdullah'ın doğumundan bile önce ortaya çıkmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu açıdan, 21. âyetteki mescit yapma anlatımının Arapça orijinalinden de kontrol edilerek anlamının açıklanmasının faydalı olabileceğini düşünmekteyiz. Tabi buradaki mescit yapma fikrinin, Hıristiyanlık'taki Yedi Uyurlar efsanesinde de gördüğümüz II. Theodosius'un onlar için bir tapınak yapılmasını emretmesiyle yakın bir bağlantısı olduğu da açıktır. Bilindiği kadarıyla Kur'an'da hıristiyan kiliseleri ve yahudi sinagogları için mescit kelimesi kullanılmamaktadır.

Kur'an'da Ashab-ı Kehf'in kaç kişi olduğu hakkında da bir açıklık bulunmamaktadır. Kehf sûresinin 22. âyetinde belirtildiğine göre, onların sayısı hakkında bazı rivayetler mevcuttur. Örneğin, üç kişi oldukları, dördüncülerinin köpekleri olduğu; beş kişi oldukları, altıncılarının köpekleri olduğu; yedi kişi oldukları, sekizincilerinin köpekleri olduğu âyette geçmektedir. Ancak, onların kaç kişi olduklarından çok, Ashab-ı Kehf'in varolduğu ve bu konudaki delilerin açık olması haricinde bir başka tartışmaya gerek olmadığı ifade edilmektedir.

Kur'an'da Kehf sûresinin 17. âyetinde mağaranın kendisiyle ilgili bazı bilgilere de yer verilmektedir. Bunlardan bir tanesi, güneşin doğarken mağaranın sağına, batarken soluna doğru meylettiğidir. "Güneş onlara isabet etmez ve böylece uyurlardı" (Kur'an: 18: 17).

Efes'in Yedi Uyurları öyküsü, Kur'an için de büyük öneme sahiptir. Öyle ki, kimi peygamberlerin bile adı Kur'an'da geçmezken, bu öyküyle ilgili bir âyet bulunur. Ashab-ı Kehf hikâyesi, genel olarak, puta taparların kentinde sadece Allah'a tapan gençlerin öyküsüdür ve bu öyküyle, Allah'a ortak koşulmaması gerektiğini anlatır (AND 2008: 232).

Günümüzde müslümanlar arasında oldukça popüler olan bir dua olan, evlere dükkânlara asılan Karınca Duası’nda da Ashab-ı Kehf’in isimleri geçer (PAMUK 2006: 58). Burada ilginç olan bir nokta, pek çok İslâmi kaynakta Ashab-ı Kehf’in sayısının önemsiz görülmesine rağmen, Karınca Duası’nda bunların yedisinin adlarının tek tek sayılmasıdır. Duanın en sonunda bunların adı sayılır ve en son köpekleri Kıtmir’in adı anılarak dua bitirilir.

Bu makalenin bütün bölümleri

Hiç yorum yok: