İnsanın taş aletlerle edindiği avantajlı durumu sayesinde, yaşayabileceği coğrafi çevreler de genişlemiştir. Pleistosen'de, yaklaşık 2-1.8 milyon yıl öncesinde ortaya çıkan Homo erectus Afrika kıtasının dışına çıkıp hayatta kalabilen bildiğimiz ilk insan türüdür. Bu dönemde, Afrika dışından bilinen en eski kalıntılar yaklaşık 1,8 milyon yıl öncesine ait oldukları genellikle kabul edilen Gürcistan'daki Dmanisi buluntularıdır. Homo erectus ve çağdaşı olan Homo ergaster Avrasya'nın büyük bir bölümüne yayılmışlardır. Bunun doğal sonucu olarak, bugün için onların kültürlerine ilişkin bulabildiğimiz maddesel kültür ürünleri olan taş aletlerde de çeşitli gelenekler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu insanlar, bazı yerlerde Oldowan kültürünü devam ettirirken, bazı yerlerde iki yüzeyinden yongalanarak oluşturulan el baltalarıyla belirlenen Acheul kültürünü oluşturmuşlardır. Acheul kültürünün de en eski örnekleri yine Afrika kıtasından bilinmektedir. Bu iki kültürün bir sınırının olduğu günümüzde artık fark edilen bilgilerden birisi olmasına rağmen, bunun nedenleri ve olası sonuçları üzerine, ne yazık ki, çok fazla şey bilemiyoruz.
Homo erectus'ların Afrika dışına çıkıp hayatta kalabilmelerini sağlayan önemli unsurlardan bir tanesi de ateşin kullanımıdır. Pleistosen içinde bir çok buzul döneminin olduğu bir buzul çağıdır. O dönemdeki iklim dolayısıyla, bitki örtüsüyle hayvanlar da bugünkünden farklıydı. Buzul çağında ayakta kalabilmenin temel koşulu ateşi kontrol edebilmek, istendiği zaman yakmayı ve onun olası zararlarından korunmayı bilmektir. Taş aletlerle ateşin kontrolü birleştiğinde, doğanın insan üzerine olan baskısı azalmış olmalıdır. Ancak bu baskının bugün bile tam olarak kalkmış olduğunu söyleyemeyiz; hâlâ doğaya bağımlıyız, onu değiştirebileceğimizi düşünsek bile, doğa, insanı bugün bile rahatlıkla alt edebiliyor.
Afrika'dan çıkış, insan evrimiyle ilgili olarak günümüzde en çok merak edilen konulardan bir tanesidir. Avrupa'nın, Asyanın iskânı, oldukça karmaşık bir problemdir. Bildiğimiz kültürel belgeler olan taş aletlerin Eski Dünya'daki dağılımları ve onlara kimlik kazandıran unsurların incelenmeleri, Afrika'dan çeşitli dönemlerde birden fazla göç dalgasının çıkıp Avrasya'ya yayıldığını gösteriyor. Elbette ki, bu göç hareketlerini, günümüzdeki ya da yakın tarihteki bilinçli olarak yapılan göç hareketleriyle karıştırmamak gerekir. Homo erectus'un ne kadar hızlı bir şekilde göç etmiş olabileceği her zaman canlı bir tartışma konusu olarak kalsa da, bu göç hareketlerinin aşamalı olarak gerçekleştiğini düşünebiliriz.
Homo erectus'ların Afrika dışına çıkıp hayatta kalabilmelerini sağlayan önemli unsurlardan bir tanesi de ateşin kullanımıdır. Pleistosen içinde bir çok buzul döneminin olduğu bir buzul çağıdır. O dönemdeki iklim dolayısıyla, bitki örtüsüyle hayvanlar da bugünkünden farklıydı. Buzul çağında ayakta kalabilmenin temel koşulu ateşi kontrol edebilmek, istendiği zaman yakmayı ve onun olası zararlarından korunmayı bilmektir. Taş aletlerle ateşin kontrolü birleştiğinde, doğanın insan üzerine olan baskısı azalmış olmalıdır. Ancak bu baskının bugün bile tam olarak kalkmış olduğunu söyleyemeyiz; hâlâ doğaya bağımlıyız, onu değiştirebileceğimizi düşünsek bile, doğa, insanı bugün bile rahatlıkla alt edebiliyor.
Afrika'dan çıkış, insan evrimiyle ilgili olarak günümüzde en çok merak edilen konulardan bir tanesidir. Avrupa'nın, Asyanın iskânı, oldukça karmaşık bir problemdir. Bildiğimiz kültürel belgeler olan taş aletlerin Eski Dünya'daki dağılımları ve onlara kimlik kazandıran unsurların incelenmeleri, Afrika'dan çeşitli dönemlerde birden fazla göç dalgasının çıkıp Avrasya'ya yayıldığını gösteriyor. Elbette ki, bu göç hareketlerini, günümüzdeki ya da yakın tarihteki bilinçli olarak yapılan göç hareketleriyle karıştırmamak gerekir. Homo erectus'un ne kadar hızlı bir şekilde göç etmiş olabileceği her zaman canlı bir tartışma konusu olarak kalsa da, bu göç hareketlerinin aşamalı olarak gerçekleştiğini düşünebiliriz.
*Kullanılan resim: Homo erectus kafatası (Musée Régional de Préhistoire, Orgnac) @Berkay DinçerBu makalenin bütün bölümleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder