27 Ekim 2010

Paleoklimatoloji ve Kültürler: Arkeolojide İklim-Medeniyet İlişkisi

Dr. Canan Çakırlar 

Şüphesiz, aklın en önemli göstergelerinden bir tanesi geçmiş deneyimlere dayanarak geleceği tahmin edebilme yetisidir. Küresel iklim değişikliklerine karşı uygarlığın zor bir sınavdan geçtiği şu günlerde, geçmişte yaşamış toplumların benzer olaylara gösterdikleri tepkileri anlamak geleceğimizi kurgulamamız açısından ayrı bir önem kazanıyor.

Bugün, küresel iklim değişikliklerinin insan yaşamını derinden etkileyebileceğini öylesine kabul etmiş durumdayız ki, gelişmiş devletler bilime ayırdıkları kaynakların önemli bir kısmını iklim değişiklikleriyle başa çıkmanın yollarını aramaya adıyorlar. Kabul ettiğimiz bir başka gerçek de insanların ekolojik dengeleri küresel boyutta alt-üst edebilecek kadar iklim olaylarına etki edebileceği. Son yıllarda yapılan arkeolojik ve paleoklimatolojik araştırmalar iklim değişikliklerinin geçmiş uygarlıkların şekillenmesinde de belirleyici bir rol oynadığını, insanların da küresel boyutta olmasa bile bölgesel boyutta çevre şartlarını etkilemiş olduklarını ortaya koyuyor. Bu araştırmalar uygarlık tarihindeki kesintiler olarak da görebileceğimiz karanlık çağlara sebep olan faktörlerin de daha iyi anlaşılmasını sağlıyor.

25 Ekim 2010

Konut ve İnsan: Aşıklı Höyük

Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü Arkeoloji Seminerleri Dizisi 2010
Zaman İçinde İnsanoğlunun Barınağı Olarak Konut
Konut ve İnsan: Aşıklı Höyük

Konuşmacılar : Prof. Dr. Mihriban ÖZBAŞARAN – Güneş DURU

Tarih : 27 Ekim 2010, Çarşamba
Saat : 17:30

Yer : A. Gabriel Salonu, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü, Nuru Ziya Sokak 10. Beyoğlu / İstanbul

* Fotoğraf: © B. Dinçer 2001

19 Ekim 2010

İzmir Demir Çelik Kurtarma Kazısı

İzmir Klasik Arkeoloji Seminerleri

2009 Yılı İzmir Demir Çelik Kurtarma Kazısı

Konuşmacı: Nuray Çırak (İzmir Müzesi)

Tarih: 20 Ekim 2010, Çarşamba
Saat: 1900

Yer: Dokuz Eylül Üniversitesi, Sürekli Eğitim Merkezi-DESEM, D.E.Ü. Rektörlük Binası Cumhuriyet Bulvarı, No: 144 Alsancak, İZMİR.

Konuşmada İzmir Müzesi’nin iki yıldır Kyme antik kentinin nekropolünde sürdürdüğü kazılarda bulunan eşşiz altın ve diğer gömü buluntuları tanıtacaktır. 


12 Ekim 2010

Anadolu'da Hellenistik Dönem Seramiği

COLLOQVIA ANATOLICA ET AEGAEA
Congressus Internationales Smyrnenses III

Uluslararası Çalıştay
Anadolu'da Hellenistik Dönem Seramiği 
Hellenistic Ceramics in Anatolia

Tarih: 12-14 Ekim 2010

Yer : İzmir Fransız Kültür Merkezi, Cumhuriyet Bulvarı No. 152, Alsancak, TR-35210 Izmir.

Tel.: +90.232.463 69 79; +90.539.577 07 33.

E-mail: dilek.kurt @ ifturquie.org

Website: .

Sempozyum programı:

12 Ekim 2010, Salı

0830 – 1025 : Kayıt, kahve

1025 – 1130 : Oturum 1 – Başkan : Binnur GÜRLER (DEU). 
Introduction.

10 Ekim 2010

Dülük (Gaziantep) Paleolitik Çağ Buluntuları [Yüksek Lisans Tezi]

Dikkat: Bu yazının bütün bölümleri henüz eklenmedi. 


GİRİŞ

1. YÖNTEM: TAŞ ALET YAPIMIYLA İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

1.1. Taş alet yapım teknik ve yöntemleri
1.1.1. Vurgaç çeşitleri
1.1.2. Taş alet üretim teknikleri
1.1.3. Yongalama yöntemleri
1.1.4. Yongalama, biçimlendirme ve débitage

1.2. Yongaların temel özellikleri
1.2.1. Yonganın unsurları
1.2.2. Yonganın bölümleri
1.2.3. Yongaların kırılma biçimleri

1.3. Düzelti

2. ANADOLU VE ÇEVRESİNDE ALT VE ORTA PALEOLİTİK DÖNEMLER

5.3.1. [Dülük] Yonga ve Yonga Aletlerle İlgili Genel Değerlendirme: Çıkarımlar

5.3. Yonga ve Yonga Aletlerle İlgili Genel Değerlendirme
5.3.1. Çıkarımlar

Dülük buluntularına genel olarak bakıldığında, 378 buluntunun çıkarımlar açısından değerlendirilebileceği ortaya çıkmaktadır. Yongalar ve yonga aletlerin, dış yüzlerinde daha çok paralel çıkarımların mevcut olduğu görülmektedir.  Buluntuların %36'sında paralel çıkarım (137 adet), %14'ünün tek kenardan (yanal) (53 adet), %14'ünün birbirine dik (orthogonal) (52 adet) çıkarımlar bulunmaktadır (Tablo 7, Şekil 31).


İki buluntuda, yonga çıkarımı gerçekleştirildikten sonra bu yonganın dış yüzeyinin çekirdek olarak kullanıldığına dair içler bulunmaktadır. Bunlarda aynı zamanda diğer çıkarım izleri de mevcut olduğundan, bunlar bulunan çıkarım izlerine göre tablolara yansıtılmıştır.
 
Bu tezin bütün bölümleri

5.3.2. Dülük buluntularında korteks dağılımı

5.3.2. Korteks
Çıkarımlar açısından değerlendirilen 378 buluntu korteks açısından değerlendirildiğinde, 131 yonga alette ve 11 yongada korteksin bulunmadığı görülmektedir. 236 buluntuda korteks bulunmaktadır.

236 buluntudaki korteks oranlarına bakılırsa, 125 buluntuda (yaklaşık %53), korteksin yüzeyin %25'ine kadar bir oranda olduğu görülür. Bunu 44 buluntuyla %26'dan %50'ye kadar olan korteks oranı izler. %51-75 arasındaki korteksli buluntular 28 adettir (yaklaşık %12). %76-90 arasındaki korteksli buluntular 17 adettir (%7). %91'den daha fazla kortekse sahip buluntuların sayısı 22'dir. Korteks oranı arttıkça, buluntu sayısı genel olarak azalır. Ancak, tamama yakın korteks içeren buluntular bu genel eğilimi hafifçe bozar; tamamına yakın korteksli buluntular, %76'dan %90'a kadar korteksli buluntulardan biraz daha fazladır.

Korteksli buluntularda korteksin bulunduğu alanlara bakıldığında, 236 buluntuda, distal, proksimal, sağ ve sol kenarlar olmak üzere toplam 944 (236x4=944) alan bulunur. Korteks toplam 372 alanda bulunmaktadır. Bunların 116'sı distal alanlardır. Bunu 100 sol kenar izler. Sağ kenarda korteks bulunma sayısı 87'dir. Proksimalde korteks bulunma sayısı 69'dur. Distalde ve proksimalde korteks bulunma oranlarının farklılığının yüksek olmasının temel nedeni, çıkarımların çoğunun paralel olmasından kaynaklanmaktadır. Sağ ve sol kenarlar arasındaki farklılık ise belirli bir sonuç elde etmek için yeteri kadar fazla değildir.

Bu tezin bütün bölümleri

5.3.3. Dülük yongalarında topuk/platform biçimleri

5.3.3. Topuklar

378 adet olan yonga ve yonga alet taşımalıkları içinden 136'sının topuğu kırık, 10 tanesinin ise topuk özellikleri belirsizdir. Kalan 232 buluntunun 168'inin topuğu düzdür (yaklaşık %72). Bunu 29 adetle korteksli topuklar izler (%12.5). Façetalı topuk 19 örnekte görülmüştür (%8). V açılı topuk dokuz, noktasal topuk üç örnekte mevcuttur (Şekil 32).
Topuk açılarında dik açılı ve 120º'ye kadar geniş açılı topuklar baskındır. 112 topuğun açısı 120º'ye kadar geniş, 102 buluntunun topuğu dik (90º) açılıdır. Dar açılı ve 120º'den fazla geniş açılı topuklar dokuzar adettir. 
Clacton, dönemsel ve taş alet yapım gelenekleriyle ilgili bir tanım değil de, yongalarda izlenen teknolojik bir özellik olarak kabul edildiğinde ve bu, topuğun kopma yüzeyine geniş açılı olması, topuğun geniş ve vurma yumrusunun gelişmiş olmasıyla tanımlanırsa, Dülük yongalarında Clacton özelliklerinin baskın olduğunu söylemek mümkündür.
Bununla birlikte değerlendirilebilecek bir başka durum da, Dülük buluntuları içerisinde, az sayıda (dört adet) buluntuda, gözlemlenebilen vurma izleridir. Bunlar, taşların yüzeyindeki dairesel (İngilizce'de ring crack denilen) izlerdir. Bu taşlar olasılıkla "örs" olarak kullanılmıştır. Sabit vurgaca yongalanacak hammaddenin vurulması (percuteur dormant kullanımı) Clacton tekniği ile bağdaştırılabilir (Brézillon 1969: 71).  

5.3.4. Dülük'teki uzun yongalar

5.3.4. Uzun yongalar

Dülük buluntuları içinde göze çarpan bir başka husus da, "uzun yonga"ların (elongated flake) yüksek oranıdır. Günümüz terminolojisinde tipolojik olarak dilgi/uzun yonga, uzunluğu (boyu) eninin iki katı ya da daha fazlası kadar olan yonga olarak tanımlanır. Yonga ve yonga alet taşımalıklarının boy ve enlerinin birbirine oranları karşılaştırıldığında, boyu eninin iki katı ve fazlası kadar olan yonga ve yonga alet taşımalıklarının yaklaşık %17 kadar olduğu ortaya çıkmaktadır (64 adet).
Bu hesaplama yapılırken, kırık olmayan ve sadece boydan kırık olan buluntular hesaba katılmış, enden kırık olan buluntular bu sayılara dahil edilmemiştir.
Uzun yongadan yapılmış 56 aletin büyük çoğunluğu iki kenar kazıyıcıdır (34 adet). Bunu 18 adet tek kenar kazıyıcı izler. Bu durum, İstanbul koleksiyonundaki bütün alet tiplerinin dağılımıyla uyumludur. Dolayısıyla, uzun yongaların diğer yongalarla aynı tercihler için kullanılmış olduğu düşünülebilir.
Uzun yongalar içinde korteksli olanların sayısı 45'tir (%83). Bu durum, uzun yongaların daha çok çekirdeğin ilk biçimlendirilme aşamasında elde edilmiş olduğunu göstermektedir.
2010 arazi gözlemlerinde karşılaşılan çekirdekler, uzun yongaların üretimiyle ilgili, İstanbul koleksiyonunda bulunmayan verilerin elde edilmesini sağlamıştır. Arazi gözlemlerinin sınırlı olabileceği ve genellemeler yapmak için daha geniş bir analize ihtiyaç duyulduğunun ayrıca belirtilmesi gerekir. Fakat genel bir üretim yöntemi ortaya konmak istenirse, şimdilik bu gözlemler kullanılabilir. Buna göre, oval ya da dörtgene yakın biçimli iri çakmaktaşı yumrularında, kenarlardan bir tanesi kırılarak bir vurma düzlemi hazırlanır. Daha sonra, bu vurma düzleminden uzun yongalar genellikle çekirdeğin sadece bir ya da birbirine bitişik iki kenarı kullanılarak çıkarılır.
Uzun yongaların üretiminde, levallois yöntemi kullanılmamıştır. 

Sonuçlar: Dülük Paleolitiği

Elde edilen sonuçlar açıklanmadan önce, gerçekleştirilen çalışmanın bazı eksikliklerinin olduğundan kısaca da olsa söz edilmesi gerekmektedir. Dülük'le ilgili edinilen bilgilerin gelecekte geliştirilmesi ve sağlamlaştırılabilmesi için, bu hususların burada verilmesi uygun olacaktır.
Her ne kadar, veritabanı değişik kategorilerin eklenip çıkarılmasına elverişli bir şekilde yapılmış olsa da, buluntuların, örneğin bir tipoloji listesine (en uygun olarak örneğin Bordes tipoloji listesine) göre tanımları bu veritabanında yer almamıştır. Veritabanı daha çok teknolojik bilgilerin girilmesinde kullanılmıştır. Aletler için, bir eksilme (reduction) endeksi oluşturulamamıştır. İki yüzeylilerin yongalanmış kenarlarının kenarların ne kadarı oranında olduğu ölçülmemiştir. Çekirdekler için de, çıkarım boyları ve kırılma biçimleri incelenmemiştir. Bunların temel nedeni, karşılaştırma yapılacak diğer buluntu yerleriyle ilgili yayınlarda bu tür verilere rastlanmamış olması ve dolayısıyla bu verilerin kullanılamayacak olduğunun düşünülmesidir.
Bu çalışmanın bir başka ve belki de en önemli eksiği de, Ankara Üniversitesi ve Gaziantep Müzesi gibi değişik yerlerdeki Dülük buluntularının bu çalışmaya kısıtlı zaman ve benzeri imkânsızlıklar yüzünden katılamamış olmasıdır. Buna benzer bir başka durum da, İstanbul Üniversitesi'nin koleksiyonunda, Dülük yakın çevresinden başka Paleolitik buluntuların da olduğunun bilinmesine rağmen, bunların incelenememiş ve karşılaştırılamamış olmasıdır. Her ne kadar, bu çalışmanın kapsamında belirlenen konuyla ilgili analizler tam olarak yapılmış olsa da, bu kapsamın gelecekte genişletilerek sözü edilen konuları da içermesi, bilimsel anlamda daha verimli olacaktır.

Dülük Paleolitik Buluntuları için Kaynakça

Alçiçek M.C., N. Kazancı, Ş. Şen, J. Kappelman, M. Özkul, 2006    "Türkiye’deki en eski hominin buluntusu", 59. Türkiye Jeoloji Kurultayı, Bildiri Özleri Kitabı, Ankara, ss. 468.

Akazawa, T., 1974    "The Palaeolithic assemblages from the Douara Cave Site", The Palaeolithic
Site at Douara Cave in Syria II, Bulletin 6, H. Suzuki and F. Takai (eds.), University Museum, University of Tokyo, ss. 1-167.

Akazawa, T., S. Muhesen, Y. Dodo, O. Kondo, M. Yoneda, C. Griggo, H. Ishida, 2004    "Neanderthal burials: Excavations of the Dederiyeh Cave, Syria", From the River to the Sea, O. Aurenche, M. Le Meère, P. Sanlaville (eds.), BAR International Series, Oxford, ss. 241-270.

Algaze, G., M. Rosenberg, 1991    "The Tigris-Euphrates Archaeological Reconnaissance Project, 1989", XIII. Araştırma Sonuçları, ss. 137-161.

Arsebük, G., 1993    "Yarımburgaz, A Lower Paleolithic Cave Site Near Istanbul", M. Frangipane,
Between the Rivers and Over the Mountains (Archaeologica Anatolica et Mesopotamica Alba Palmieri Dedicata), H. Hauptman, M. Liverani, D. Matthiac, M. Mellink (eds.), Gruppo Editoriale Internazionale, Roma, ss. 23-36.

Arsebük, G., 1995    İnsan ve Evrim, Ege Yayıncılık, İstanbul.

Arsebük, G., 1996    "Trakya'da Eski Bir Yerleşim Yeri: Yarımburgaz Mağarası Alt Paleolitik Çağ
Bulguları", Anadolu Araştırmaları XIV, ss. 33-50.

07 Ekim 2010

Yedi Uyurlar: Ashab-ı Kehf Mağara Kültü ve Anadolu’da Ortaçağ Sınırları

Berkay Dinçer
Yedi Uyurlar: Ashab-ı Kehf Mağara Kültü  ve Anadolu’da Ortaçağ Sınırları
[İçindekiler]




Bu yazıyı kaynak göstermek için:
Dinçer, B.,
2010 "Yedi Uyurlar: Ashab-ı Kehf Mağara Kültü ve Anadolu’da Ortaçağ Sınırları", PALEOBERKAY ARKEOLOJİ SİTESİ, 07.10.2010.

Bu yazıyı PDF olarak görüntüleyin ve/veya indirin.

Yedi Uyurlar - Giriş

1. Giriş

Hıristiyanlık'taki Efes'in Yedi Uyurları efsanesi ile İslâm'ın Ashab-ı Kehf efsanesinin ortak özelliği, ikisinin de ölümden sonra insanların tekrar diriltilebileceğiyle ilgili birer hikâye olmalarıdır. Hıristiyanlık'ta bu hikâyenin ortaya çıkışı, insanların ölümden sonraki yaşama inanmamaya başladıkları bir döneme denk gelir ve hikâye insanların inançlarının kuvvetlendirilmesi için kullanılır (ERSÖZ 1991: 467). İslâm ise, aynı hikâyeyi başka bir amaçla kullanır. İslâm yeni yerleşmeye çalıştığı bir coğrafyada, Anadolu'da bu efsaneyle ilişkili mağaraları kendisine sahiplenecek alanlar olarak belirler. Hıristiyanlık'takiyle neredeyse tamamıyla aynı olan hikâyede, İslâm, ayrıntılara pek fazla önem vermez. Kur'an için, hikâyenin asıl vurucu kısmı, ölümden sonra bir yaşamın olacağı ve tanrının bunu gerçekleştirmeye muktedir olduğudur. Zaman içinde, hikâyenin müslümanlar için taşıdığı anlam değişir. Bu hikâyede geçen yerler, önce Araplar'ın Bizans'a karşı batı sınırında bir sabit nokta, daha sonra da Selçuklular'ın Araplara'a karşı doğu sınırında bir başka sabit nokta olarak önem kazanır.

Yedi Uyurlar Efsanesi

2. Yedi Uyurlar Efsanesi

İnsanların uzun süre uyuduklarıyla ilgili efsaneler aşağıda detaylı olarak anlatılacaklar olan öykülerle sınırlı değildir. Dünyadaki diğer mitolojilerde, özellikle Hint kutsal kitaplarında peşlerinde bir de köpek olan yedi kişinin riyazet için krallığa ve dünyaya yüz çevirdikleri de anlatılmaktadır. Ayrıca, Hindistan'dan tek başına bir kişinin uzun süre uyuması da bilinmektedir (ERSÖZ 1991: 465).

Bu makalenin bütün bölümleri

Hıristiyanlık'ta Yedi Uyurlar Efsanesi

2.1. Hıristiyanlık'ta Yedi Uyurlar Efsanesi 

Ashab-ı Kehf, Ortaçağ boyunca İslâm ve Hıristiyanlık'ta yeniden dirilişin bir kanıtı olduğu için çok popüler olmuş bir hikâyedir. Efes'in Yedi Uyurları da bu hikâyenin Hıristiyalık'taki anlatım biçimidir (Encyclopaedia Brittanica: "Seven Sleepers of Ephesus"). Bu hikâye, Bizans İmparatoru II. Theodosius'un saltanatının 38. yılında, Efes kentine yakın bir mağarada hiç bozulmamış insan cesetlerinin bulunmasıyla ortaya çıkmıştır (ERSÖZ 1991: 465).

Hikâyeye göre, hıristiyanların Roma imparatoru Decius (MS 249-251) zamanında gördüğü eziyet döneminde, bazı anlatımlarda sekiz, pek çok diğer anlatımda ise yedi hıristiyan asker, memleketleri Efes kenti yakınlarında, daha sonradan girişi kapanan bir mağaraya saklanırlar (Encyclopaedia Brittanica: "Seven Sleepers of Ephesus"). İmparator, putlara tapınılmasını ve hıristiyanların da onlar için kurban kesmesini emredince, efsanenin bir anlatımına göre sarayda yaşamakta olan yedi genç, baskılara rağmen kurban kesmeyi reddeder. Bunlara düşünmeleri için süre verilir. İmparator şehirden ayrılınca gençler de kaçarak bir mağarada gizlenirler. Kısa bir süre sonra şehre geri dönen imparator gençleri huzuruna çağırır. Gençler bunu şehire yiyecek almak için gönderdikleri bir arkadaşlarından öğrenince derin bir uykuya dalarlar (ERSÖZ 1991: 465).

İslâm'da Ashab-ı Kehf (Yedi Uyurlar)

2.2. İslâm'da Ashab-ı Kehf (Yedi Uyurlar)

İslâm'ın kutsal kitabı olan Kur'ân-ı Kerîm'in 18. Sûresi, Ashab-ı Kehf ile ilgilidir. Adı, Ashab-ı Kehf'e referansla Kehf olan bu sûrede Hıristiyanlık'taki Yedi Uyurlar benzeri bir hikâye anlatılmaktadır. İslâm'daki Ashab-ı Kehf hikâyesi, Hıristiyanlık'taki Yedi Uyurlar efsanesinin karşılığıdır (PANCAROĞLU 2005: 249). Ashab-ı Kehf, "mağara arkadaşları" demektir. 110 âyetten oluşan sûrenin Mekke'de indiği, ancak sûrenin 28. âyetinin Medine'de indiği de rivayet edilmektedir. Kur'an'ın Türkçe tefsirinde 9 âyete yazılan açıklamaya göre, kehf, "dağda bulunan genişçe mağara" demektir. Aynı âyette geçen rakîm'in ne olduğu konusunda kesin bir sonuca varılmamıştır. Ashab-ı Rakîm'in mağaranın bulunduğu dağ ya da vadi ya da Ashab-ı Kehf'in isimlerinin yazılı olduğu kitabe olabileceği düşünülmektedir (Kur'an, "Kehf").

Kur'an'da anlatıldığına göre, "o yiğit gençler" kavimleri Allah dışında tanrılara inandığı için bir mağaraya sığınmış ve içinde bulundukları zor durumdan kurtulmayı dilemişler ve bu dileklerinin üzerine "nice yıllar kulaklarına perde" koyulmuş. Kalktıkları zaman, kaldıkları zamanı kim (Ashab-ı Kehf ve hasımları) daha iyi hesap eder diyerek uyandırılmışlar (Kur'an: 18: 10-16).

Bir sınır, iki efsane ve sayısız mağara...

3. Bir sınır, iki efsane ve sayısız mağara...

Müslümanların Yedi Uyurlar efsanesinin geçtiği bölgeyi 7. yüzyılda Arap bölgesine yakın olan bir başka Efes'te (Afşin) konumlandırdıkları bilinmektedir (BOWKER 2000). Ashab-ı Kehf (Ashab al Kahf ya da Eshab-ı Kehf) kompleksi, bugünkü Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesinin batısında bir tepededir. Burada, 13. yüzyılda Selçuklular tarafından inşa edilmiş üç bina bulunur. Bu binalar, Ashab-ı Kehf mağarasını belirler (PANCAROĞLU 2005: 249).

Eyyübi tarihçi ve devlet adamı Ibn al-Adim 1230 yılında burayı ziyaret etmiştir. Buradaki mağaradan "Bughyat al-talab fi ta'rikh Halab" kitabında iki yerde bahsetmiştir (aktaran PANCAROĞLU 2005: 249 ve dipnot 1). Bunlardan birincisi Arabsus şehri ile ilgili olan bölümdedir. Burada şehrin yakınındaki bir dağdaki mağarayı ziyaret ettiğini ve aynı Tanrı'nın kitabında yazdığı gibi bulduğunu yazmıştır. Aynı zamanda, buraya, büyük, güzel ve ferah bir binanın yapıldığından da söz etmiştir. Kitabının Afşin'deki mağaradan söz ettiği ikinci bölümü ise, tapınak ve türbelerle ilgili bölümüdür. Burada, Arabsus'taki mağarada Ashab-ı Kehf'in 300 yıl yaşadığından; mağaraya çok sayıda ziyaretçinin geldiğinden ve mağaranın alçak tavanı yüzünden içinde dik yürümenin mümkün olmadığından söz eder (aktaran PANCAROĞLU 2005: 250).

Ashab-ı Kehf Mağarası'nın Yerini Bulmayı Zorlaştıran Nedenler

3.1. Ashab-ı Kehf Mağarası'nın Yerini Bulmayı Zorlaştıran Nedenler 
Arap kaynaklarına göre Ashab-ı Kehf mağarası hakkında verilen bilgiler mağaranın tam yeri hakkında çeşitli sorunlar ortaya koymaktadır. Arap kaynaklarında, Kur'an'dakinden daha ayrıntılı anlatımlar mevcuttur. Böylelikle mağaranın yeri ve özellikleri hakkındaki görüşler de farklılaşmaktadır (PANCAROĞLU 2005: 252).

Bu görüşleri farklılaştıran en önemli kaynaklardan bir tanesi de bizzat Kur'an'ın ilgili sûresi olan Kehf sûresinin 9. âyetidir. Burada geçen Rakîm kelimesinin anlamı tam olarak anlaşılamamaktadır. Buradaki Rakîm'in, Ashab-ı Kehf ile aynı olduğu sanılması konusuna al-Masudi (ö. 956) de değinmiştir (aktaran: PANCAROĞLU 2005: 252-253). Türkçe Kur'an meâlinde de aynı konu tartışılmış ve Rakîm'in Ashab-ı Kehf'in isimlerinin yazılı olduğu kitabe olabileceği açıklanmıştır (Kur'an: 18: 9). Dolayısıyla Rakîm kelimesi de mağaranın tam yerine müslümanları yaklaştıramamaktadır.

Arap Kaynaklarında Ashab-ı Kehf (Yedi Uyurlar) Mağarası

3.2. Arap Kaynaklarında Ashab-ı Kehf (Yedi Uyurlar) Mağarası 

Arap kaynaklarında mağaranın yeri net olmamakla birlikte, tarih içinde mağaranın yerini tespit etme çalışmalarının en azından bir kısmı günümüze özellikle yazılı belgelerde kalmıştır. Bunlardan bir tanesi, Bizans ile Arap dünyaları arasında akışkan bir sınır olan Anadolu'ya gönderilen Muhammad bin Musa al Munajjim'dir. Abbasi halifesi al-Wathiq (842-847) tarafından Anadolu'ya gönderilen Munajjim'in, ünlü matematikçi ve astronom Abu Jafar Muhammad b. Musa al Khwarazmi (ölümü 847 sonrasında) olması olasıdır. Burada bir astronomun mağarayı aramak için gönderilmesi, Kur'an'da mağaranın güneşe göre konumunu belirten âyetle ilgili olabilir gibi görünmektedir (PANCAROĞLU 2005: 254-255).

Kaynaklarda başvurulan bir başka kişi de, Ali b. Yahya'dır. Bu da bir askeri sefer sonrasında Anadolu'da bir mağarayı ziyaret etmiştir. Halife Ebubekir zamanında (632-634) bir elçinin Constantinople (İstanbul) ziyareti sırasında Ubada b. al-Şamit de bir mağarayı ziyaret eder. Bizans'a giden elçilerin İstanbul yolunda mağarayı ziyaret ettikleri hem al-Muqaddasi, hem de Yaqut tarafından aktarılmaktadır (PANCAROĞLU 2005: 255-256).

Hangi Yedi Uyurlar Mağaraları Ziyaret Edildi?

3.3. Hangi Yedi Uyurlar Mağaraları Ziyaret Edildi? 

Arap kaynaklarındaki Ashab-ı Kehf mağarasıyla ilgili bilgilere genel olarak bakıldığında, bu mağaralar hakkındaki bilgilerle ilgili olarak akıllara bazı sorular gelmektedir. Bunların başında, anlatılanların hepsinin aynı mağaralar olup olmadıkları gelir. Ibn Khurradadhbih, al-Muqaddasi ve al-Masudi, bölgedeki herhangi bir mağaradan söz ediyor olabilirler (PANCAROĞLU 2005: 261) Anadolu, mağaralar açısından zengindir. Tüm Türkiye'de bugün için bilinen mağara sayısı 2327'dir ve bu rakama, bilgileri yayınlanmamışlar da dahil değildir (TANINDI-UYGUN 2006). Bu düşünüldüğünde, Arap kaynaklarında anlatılan Ashab-ı Kehf mağarasını bulmak imkânsızlaşmaktadır.

Arap kaynaklarında anlatılan mağaraların yer haricindeki bilgilerinde bir ortaklık söz konusudur. Mağaralara bir tepenin kenarı ya da tabanından girilir. Bu mağaraların hepsinde uzun bir tünel bulunur. Tünelin sonunda bir açıklık ya da çöküntü bulunur. Burada su vardır. Bunun çevresinde taşa kesilerek oyulmuş odalar ya da mağara mekanları bulunur. Ziyaretçinin son durağı, sütunlar ve bir kapının arkasındaki mağaradır.

Afşin'de "Resmi" Bir Ashab-ı Kehf Mağarası

4. Afşin'de "Resmi" Bir Ashab-ı Kehf Mağarası 

12. yüzyılın sonlarına doğru, günümüz Afşin'inde (Arabisos) ikinci bir mağaradan söz edilmeye başlanır. Buradaki mağara, ilgiyi içinde vücutlar olan diğer mağaradan çekerek, resmi olarak kabul edilen bir mağara haline gelir. Ibn al-Adim, 1230'da bu mağarayı ziyaret eder. Al-Harawi, 1215 yılında Anadolu'da gezerken, daha önceki mağara hala bir kült yeri olarak ilgi görmekteydi (PANCAROĞLU 2005: 266).

Buradaki mağara da, tünel gibi bir girişe sahiptir. Aynı zamanda yine bir tepenin tabanında yer alan bir girişi vardır. Al-Harawi buradaki ölüleri saymıştır ve daha önceden bildirilen 13'ten çok daha fazla sayıda olduklarını ifade etmektedir. Bunların pek çoğunda şiddet izleri bulunmaktadır. Bir kısmının türbanlı olduğunu bildirmesiyle bunları İslâm'la ilişkilendirmemize neden olur. Bölgede yaşayan Yunanlar, bu kişilerin hıristiyan olduğunu söylemektedir. Al-Harawi, bunlarda tırnak ve saç uzaması olmadığını, bunların tamamıyla ölü olduğunu ifade eder (aktaran PANCAROĞLU 2005: 267).

Hıristiyanlık ve İslâm'da Yedi Uyurlar Resimleri

5. Hıristiyanlık ve İslâm'da Yedi Uyurlar Resimleri

Yedi Uyurlar veya Ashab-ı Kehf olarak bildiğimiz hikâyenin hem Hıristiyanlık'ta, hem de İslâm'da çeşitli görsel tasfirleri bulunmaktadır. Bunların içinden ulaşabildiklerimiz, İslâm'la ilgili M. And'ın (2008) Minyatürlerle Osmanlı-İslâm Mitologyası kitabında bulunan İslâm dönemi minyatürleri ve başta Wikipedia'nın Yedi Uyurlar'la ilgili Fransızca, İngilizce ve Romence maddelerindeki Hıristiyanlık çizimleridir.

Hıristiyanlık çizimlerinin iki tanesinin nereden olduğu belirtilmiştir. Bunlardan birisi, 19. yüzyıla ait, Güney Almanya'da, Neuss'da bulunan Clemens-Sels Müzesi'nden bir resimdir. Burada, Yedi Uyurlar, sarı zemin üzerinde kahverengi ve insan yapısı gibi duran bir kapalı alan içinde, gözleri açık ve oturur bir vaziyette resmedilmişlerdir (bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/Image:Seven_sleepers.jpg).

Kaynağını bildiğimiz bir başka resim, 14. yüzyıla aittir ve "Vies de saints (Azizlerin Hayatı)" adlı eserde Richard de Montbaston ve diğerleri tarafından yazılmış bir eser kaynak olarak gösterilmiştir. Burada, Decius, Yedi Uyurları mağraya kapatırken gösterilmektedir.

Yedi Uyurlar Efsanesi: Sınırlar ve Kutsal Mağaralar

6. Sonuç: Sınırlar ve Kutsal Mağaralar

Mağaralar İslâm toplumları için her zaman için öneme sahiptir. Bunda önemli efsanelerin mağaralarda geçmesinin önemi büyüktür. Dolayısıyla, Araplar'ın akınları sırasında mağaralar onların Anadolu'yu sahiplenmesine olanak sağlamaktadır. 13. yüzyıla kadar, hep batıda, Bizans'ın yakınlarında düşünülen Ashab-ı Kehf mağarası, burada, Araplar'ın politik ve askeri hedeflerine ulaşmasında bir öge olarak kullanılıyordu. Daha sonra Anadolu'nun kontrolü Selçuklulara geçtiğinde, onlar da mağarayı, daha doğuya, belki de kendilerine Bizans'tan daha büyük bir tehdit olarak gördükleri Araplar'a doğru taşımakla, doğu sınırlarını güçlendirdiler. Bu tür bir yer değişiminin en önemli nedeni, daha önceki yazılı belgelerde, Araplar'ın mağaranın yerini net olarak belirlememiş olmasından kaynaklanıyor olabilir.

Acaba Araplar, neden mağaranın yerini tam olarak belirlemediler? Bu, kesinlikle, onların Selçuklular gibi, böyle bir mağarayı resmen kabul edecek araçlardan yoksun olmalarından kaynaklanmıyor olmalı. Bunun belki bir nedeni, daha önceden bildikleri Hıristiyanlık hikâyesinin net olarak belirlediği coğrafi alanlara ulaşamamış olmaları olabilir. Mağaranın yerinin muğlak bırakılmasında elbette Kur'an'daki âyetlerin de etkisi büyüktür. Bu âyetlerde, Hıristiyanlık'ta Kutsal Kitap'a girmemiş bile olsa, daha net olarak bilinen efsanenin bazı yerleri belki de bilinçli olarak bulanıklaştırılmıştır. Ancak, tabi, mağaranın bir sınır taşı olarak kullanımının yüzyıllar öncesinden görüldüğünden dolayı böyle bir karartmanın yapılmış olduğunu söylemek mümkün değildir. Burada, arka arkaya gelen pek çok rastlantının önceden kestirilemeyen sonuçları söz konusu olmalıdır.

Cave of Seven Sleepers in Ephessos

Cave of the Seven Sleepers. 

Image taken from Wikipedia, licensed under GNU.

Ashab-i Kehf drawing

Drawing of Ashab-ı Kehf Cave in ancient Ephessus, Turkey.

Bibliography for Ashab-ı Kehf Cave Cult


AND, M., 2008
Minyatürlerle Osmanlı-İslâm Mitologyası, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

BOWKER, J. (ed.), 2000,
"Seven Sleepers of Ephesus" , The Concise Oxford Dictionary of World Religions, Oxford University Press; Oxford Reference Online: http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t101.e657, Erişim tarihi: 04.05.2008.

DRABBLE, M. (ed.), 2000,
"Seven Sleepers of Ephesus", The Oxford Companion to English Literature, Oxford University Press; Oxford Reference Online: http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t113.e685, Erişim tarihi: 04.05.2008.

Encyclopaedia Britannica, 2008,
"Seven Sleepers of Ephesus", Encyclopædia Britannica Online: http://search.eb.com/eb/article-9066942, Erişim tarihi: 04.05.2008.

ERSÖZ, İ., 1991,
"Ashâb-ı Kehf", Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, C: 3: 465-467.

JOURDAN, F., 2001
"Les sept dormants, au seuil du XXIe siècle: un héritage d'avenir exigeant", Chemins de Dialogue (La religion et la mystique) 18: 73-88.

Kur'an, 1998,
"Kehf", Kur'an-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara: 292-303.

PAMUK, A., 2006
Sure-i Yasin, Tebareke, Amme, Namaz Sureleri ve Dualar, Pamuk Yayıncılık, İstanbul.

PANCAROĞLU, O., 2005
"Caves, borderlands and configurations of sacred topography in medieval Anatolia", Mésogeios (Les Seldjoukides d'Anatolie) 25-26, G. Leiser (ed.), Hêrodotos, Paris: 249-281.

SAYMAZ, İ., 2005
"Kuran Işığı Afşin'de", Radikal Gazetesi, 28.08.2005.

SİLİBOLATLAZ, D., 2008
"Amorium", yayınlanmamış Yüksek Lisans tezinden bir bölüm, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Yerleşim Arkeolojisi Bölümü.

TANINDI, O., D. UYGUN, 2006,
Türkiye Mağaralar Envanteri, Ege Yayınları, İstanbul.

Wikipedia, 2008,
"Coptic language", Wikipedia, The Free Encyclopedia, http://en.wikipedia.org/w/index.php?title=Coptic_language&oldid=210630600
Erişim tarihi: 11.05.2008.